27 Ocak 2018 Cumartesi

İNSAN İLİŞKİLERİ-2…

İNSAN İLİŞKİLERİ-2…
ACTİON… REACTİON…
                Aksiyon kelimesi; batı kökenli bir kavram… Bir eylem yapmak… Yapacağımız bir eylem; tercihlerimiz, umutlarımız, şartlarımız, taleplerimizin yönlendirmesidir yansımasıdır.  Ancak reaksiyon; size yapılan bir eylemin sizce o olaya karşı verilen tepkimenizdir… Birinci de aksiyonda olaylardan bağımsız görünsek de reaksiyonda bizi yönlendiren ilk olaylardır, başka olaylar vardır…
Kainatı ve olayları, anlamaya çalışırsak; irdelemeli, incelemeli, verileri tam değerlendirmeli ve akabinde de düşünmeliyiz…
                Hiç şüphesiz, düşünceye sınır yok. Hem birey olarak; sana, bana, ona ait bu sınırsızlık, hem de toplumsal olarak düşünceye ait.
                Bizim düşünebilmemiz için mutlaka ya bir obje nesne ya da bir kavram olması gerekir. Malzeme olmadan düşünme şansımız yok…
Peki bugün neyi düşüneceğiz, ne konuda tefekkür edeceğiz? Derseniz isterseniz dipsiz kuyuya taş atmayalım da gelin önce şu ayetlere göz atalım…

“Ey peygamber, eşlerine söyle: "Eğer siz dünya hayatını ve onun süslü-çekiciliğini istiyorsanız, gelin sizi yararlandırayım ve güzel bir salma tarzıyla sizi salıvereyim." (Ahzab Suresi, 28)
"Eğer siz Allah'ı, Resûlü’nü ve ahiret yurdunu istiyorsanız artık hiç şüphesiz Allah, içinizden güzellikte bulunanlar için büyük bir ecir hazırlamıştır." (Ahzab Suresi, 29)

Ayet 28: "Eğer siz dünya hayatını ve onun süslü-çekiciliğini istiyorsanız, gelin sizi yararlandırayım ve güzel bir salma tarzıyla sizi salıvereyim." Ayetteki, -bu yan cümlecik- dikkat ediyorsanız,  C.Hakk’ın Efendimize tebliğ ettiği bir davranış seçeneği. Efendimizin, eşlerine söylediği ve C. Hakk’ın bize haber verdiği cümle değil. Mesele şu:
                C.Hakk’ın, diğer insanlardan ayrıcalıklı tutup Rasulü kıldığı kişiye eş olacaksınız… Aman ne hayaller ne hayaller. Artık itibar onda olacak, yeme içme bol, giyim kuşam hakeza… Nikahtan sonra o işin öyle olmadığı ve olmayacağı da ayan beyan ortaya çıkıyor. Hakir olmadan fakirane bir hayat.
Mescidin yanında küçük küçük odalarda ömür geçecek… Öyle müstakil saraylar-köşkler, rezidanslar yok. Hizmetçiler, halayıklar, cariyeler yok… Fazlası dağıtılmak üzere kurgulu bir kiler ve o mütevazı yemek sofralarında bir sürü tanıdık tanımadık insan.  Örtünecek kadar da giysi. Umulanla bulunan uyuşmuyor.
Nefsaniyetin gereği herhalde Efendimize “mır mır” edildi ki; o Ahsen-i takvim üzere yaratılıp eğitilen kibar, nazik insan ağzını açamadı… Onlara ne “hööööt” diyebildi, ne de anlatmaya çalıştı. İçin için gücendi demem o ki…Ev hali kol kırılır yen içinde kalır; gizlilik esas, tamam da C. Hakk’a gizli ne olur ki?
C. Hakk’ın, bize ikaz ettiği diğer şey şu olsa gerektir: Sevgi, sana naz edene karşı ezilip büzülüp katlanmak değildir. Sevgi, sevdiğini üzmek değildir. Sevdiğini, dünyanın geçici varlıkları için üzmeyeceksin… Madem benim Rasulümü eş olarak seçtiniz ona anlamsız naz edip ona eza cefa etmeyin, kaprislerinizi kontrol ediniz.
Bu ayetin başka bir yönü de Efendimizin hem önünü açar rahatlatır hem de zora sokar.
-Mirim bir ayet bir seçenek iki zıt şeyi nasıl içerir?
-Bak burada içerir… Efendimiz,  şüphesiz eşlerini seviyordu… Onların irili ufaklı bu dünyevi taleplerini karşılamaya da çalışmıştır… İşte bu dünyalıkların temininde Rasulü’nün sıkılmasına, dünyevileşmesine rızası olmayan C. Hakk; bu ayetle, ayrılma boşama seçeneğini Rasulü’ne tebliğ ediyor ki; dünyalıklar için sakın ahiret hayatını tehlikeye düşmesine fırsat verme… Seni dünyevileştirecek olanlar eşlerin bile olsa sakın bu hale izin verme senin seçeneğin belli:  
"Eğer siz Allah'ı, Resûlü’nü ve ahiret yurdunu istiyorsanız artık hiç şüphesiz Allah, içinizden güzellikte bulunanlar için büyük bir ecir hazırlamıştır." (Ahzab Suresi, 29)
İşte mesele bu; içinizden güzellikte bulananlara umduklarından daha fazla bir ahiret yurdu vaadi…
Düşünceleri toparlar sıralarsak:
1.       Bu seçenekler Efendimizin uygulaması değildir. Bizzat C. Hakk kendisi önermiştir.
2.       Sevdiklerimizden bile olsa bizi dünyevileştirmesine izin verilmeyecektir… Gerekirse sevdiklerimizden vazgeçebileceğimizdir…
3.       Dünya hayatı sadece ahireti kazanmanın yoludur ve kısa bir hayattır. Ebedi olan ahret hayatıdır. Ahiret hayatı kaçınılmaz bir sondur. O halde o ebedi hayat için dünya hayatı kısıtlanabilmelidir.
Bu genel çıkarımlar sonucunda eminim sizler daha değişik düşüncelere sahip olacaksınız. K.Kerim’in gayesi de o değil mi? Tefekkür…
Haydi bol düşünceli günlere.

Bu konu devam edecek…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder