İNSAN İLİŞKİLERİ-2…
ACTİON… REACTİON…
Aksiyon
kelimesi; batı kökenli bir kavram… Bir eylem yapmak… Yapacağımız bir eylem;
tercihlerimiz, umutlarımız, şartlarımız, taleplerimizin yönlendirmesidir yansımasıdır. Ancak reaksiyon; size yapılan bir eylemin sizce
o olaya karşı verilen tepkimenizdir… Birinci de aksiyonda olaylardan bağımsız
görünsek de reaksiyonda bizi yönlendiren ilk olaylardır, başka olaylar vardır…
Kainatı ve
olayları, anlamaya çalışırsak; irdelemeli, incelemeli, verileri tam
değerlendirmeli ve akabinde de düşünmeliyiz…
Hiç şüphesiz, düşünceye sınır yok. Hem
birey olarak; sana, bana, ona ait bu sınırsızlık, hem de toplumsal olarak düşünceye
ait.
Bizim
düşünebilmemiz için mutlaka ya bir obje nesne ya da bir kavram olması gerekir.
Malzeme olmadan düşünme şansımız yok…
Peki bugün
neyi düşüneceğiz, ne konuda tefekkür edeceğiz? Derseniz isterseniz dipsiz
kuyuya taş atmayalım da gelin önce şu ayetlere göz atalım…
“Ey peygamber, eşlerine söyle: "Eğer siz
dünya hayatını ve onun süslü-çekiciliğini istiyorsanız, gelin sizi
yararlandırayım ve güzel bir salma tarzıyla sizi salıvereyim." (Ahzab Suresi, 28)
"Eğer siz Allah'ı, Resûlü’nü ve ahiret
yurdunu istiyorsanız artık hiç şüphesiz Allah, içinizden güzellikte bulunanlar
için büyük bir ecir hazırlamıştır." (Ahzab Suresi, 29)
Ayet 28: "Eğer siz dünya hayatını ve
onun süslü-çekiciliğini istiyorsanız, gelin sizi yararlandırayım ve güzel bir
salma tarzıyla sizi salıvereyim." Ayetteki, -bu yan cümlecik-
dikkat ediyorsanız, C.Hakk’ın Efendimize
tebliğ ettiği bir davranış seçeneği. Efendimizin, eşlerine söylediği ve C. Hakk’ın
bize haber verdiği cümle değil. Mesele şu:
C.Hakk’ın,
diğer insanlardan ayrıcalıklı tutup Rasulü kıldığı kişiye eş olacaksınız… Aman
ne hayaller ne hayaller. Artık itibar onda olacak, yeme içme bol, giyim kuşam
hakeza… Nikahtan sonra o işin öyle olmadığı ve olmayacağı da ayan beyan ortaya
çıkıyor. Hakir olmadan fakirane bir hayat.
Mescidin yanında küçük küçük odalarda ömür
geçecek… Öyle müstakil saraylar-köşkler, rezidanslar yok. Hizmetçiler,
halayıklar, cariyeler yok… Fazlası dağıtılmak üzere kurgulu bir kiler ve o
mütevazı yemek sofralarında bir sürü tanıdık tanımadık insan. Örtünecek kadar da giysi. Umulanla bulunan
uyuşmuyor.
Nefsaniyetin gereği herhalde Efendimize “mır
mır” edildi ki; o Ahsen-i takvim üzere yaratılıp eğitilen kibar, nazik insan
ağzını açamadı… Onlara ne “hööööt” diyebildi, ne de anlatmaya çalıştı. İçin
için gücendi demem o ki…Ev hali kol kırılır yen içinde kalır; gizlilik esas,
tamam da C. Hakk’a gizli ne olur ki?
C. Hakk’ın, bize ikaz ettiği diğer şey şu olsa
gerektir: Sevgi, sana naz edene karşı ezilip büzülüp katlanmak değildir. Sevgi,
sevdiğini üzmek değildir. Sevdiğini, dünyanın geçici varlıkları için
üzmeyeceksin… Madem benim Rasulümü eş olarak seçtiniz ona anlamsız naz edip ona
eza cefa etmeyin, kaprislerinizi kontrol ediniz.
Bu ayetin başka bir yönü de Efendimizin hem
önünü açar rahatlatır hem de zora sokar.
-Mirim bir ayet bir seçenek iki zıt şeyi nasıl
içerir?
-Bak burada içerir… Efendimiz, şüphesiz eşlerini seviyordu… Onların irili
ufaklı bu dünyevi taleplerini karşılamaya da çalışmıştır… İşte bu dünyalıkların
temininde Rasulü’nün sıkılmasına, dünyevileşmesine rızası olmayan C. Hakk; bu
ayetle, ayrılma boşama seçeneğini Rasulü’ne tebliğ ediyor ki; dünyalıklar için
sakın ahiret hayatını tehlikeye düşmesine fırsat verme… Seni dünyevileştirecek
olanlar eşlerin bile olsa sakın bu hale izin verme senin seçeneğin belli:
"Eğer siz Allah'ı, Resûlü’nü ve ahiret
yurdunu istiyorsanız artık hiç şüphesiz Allah, içinizden güzellikte bulunanlar için büyük bir ecir
hazırlamıştır." (Ahzab Suresi, 29)
İşte mesele bu; içinizden güzellikte
bulananlara umduklarından daha fazla bir ahiret yurdu vaadi…
Düşünceleri toparlar sıralarsak:
1.
Bu seçenekler Efendimizin
uygulaması değildir. Bizzat C. Hakk kendisi önermiştir.
2.
Sevdiklerimizden bile
olsa bizi dünyevileştirmesine izin verilmeyecektir… Gerekirse sevdiklerimizden
vazgeçebileceğimizdir…
3.
Dünya hayatı sadece
ahireti kazanmanın yoludur ve kısa bir hayattır. Ebedi olan ahret hayatıdır.
Ahiret hayatı kaçınılmaz bir sondur. O halde o ebedi hayat için dünya hayatı
kısıtlanabilmelidir.
Bu genel çıkarımlar sonucunda eminim sizler
daha değişik düşüncelere sahip olacaksınız. K.Kerim’in gayesi de o değil mi?
Tefekkür…
Haydi bol düşünceli günlere.
Bu konu devam edecek…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder