BEREKET ÜZERİNE…
İnsanoğlu ölene dek bir şeyler öğrenirmiş. Tabi en sonunda
da ölümü öğrenir ahretin kapısını. Yani bildiklerinin
anlamı değişir yaşlandıkça ya da yeni şeyler öğrenirsin; kah duyarak, kah
okuyarak veya yaşayarak…
Geçenlerde bir kadim dostumla sohbet ediyoruz Elhan Sezen’le…
Elhan Bey sanatını edeb ile icra edenlerden gün görmüş biri..
Laf lafı açtı; insanoğlu, maddi şeyleri bir biri ile
denklemeye çalışır… Meyve sebze zerzevat alırsınız tazesini hem de ucuzunu ararsınız. Diğer örnekleri
sıralamaya gerek yok.
Ancak maddi denkleştirmeye uymayan şeyler de vardır, mesela: Lezzet, ağız tadı…
Mükellef sofra kurulur önünüze ama burun kıvırır insan;
iştahım yok… Ya da yersiniz yersiniz ki buna tıkınmak derler üstelik:
-Amaaaan bu yiyeceklerin hiç mi lezzeti kalmadı, nerede o
bizim zamanımızda ki şunlar bunlar” der yiyeceklere lezzetine kusur bulursunuz.
Aslında özlediğiniz gençliğinizdir.
Sohbet, kazanmaya; günlük, aylık, yıllık iaşenin
kazanılmasına gelince;
-Abi Allah bereketini
versin… Eğer ele giren para da bereket olmadı mı ne kadar kazandığının hiç mi
hiç önemi yok. Yoksa “yola yoğurt çal.”
İnsan şok oluyor böyle bir deyim; Türk dilimizin az sözle
çok mana ifade edildiği deyimlerinden.
Nasrettin merhum göle yoğurt çaldı da ila yevmi kıyame milletin
dilinde. Bir de “yola yoğurt çal” deyince artık bu ele geçen paranın heba olup
bir insana fayda getirmeyeceğinin ifadesi oluyor.
Evet her şeyi parayla
alıyorsun da; bereketi, lezzeti, sadakati, dostluğu parayla satın alamıyorsun vesselam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder