2 Mayıs 2018 Çarşamba

MÜKELLEFİYET…


MÜKELLEFİYET…
Kadim Suudi Arabistan dostlarımızdan birisi aradı:
-Alo Hasan Hocam. Selamün aleyküm.
-Aleykümselam. Muhterem Kandil’de haberleşmiştik.Daha dün; hayrola…
Hal hatırdan sonra:
-Hocam  geçen günkü “Ya anlamasını bekle ya da anlat” yazınızı okudum. Bir daha bir daha okudum. Ya hu Hoca bir mesaj mı vermek istiyor?..Çözemedim.  Eveleyip geveleyeceğime sorarım, dedim… Hocam, bir sıkıntı varsa elimizden geldiği kadar hazırım.
İnsan iliklerine kadar bir hoş oluyor. Şükür, bir sıkıntım yok.  Nisa Suresi ayet 130’a kalben hem inanan hem de bizzat yaşayan biriyim. Şükürden acizim. Allah’ın bana  bahşettiklerini sıralasam ömrüm yetmez.  Şeyh Sadi’yi baz alırsak “ Her nefes için iki şükür gerekir; biri alırken diğeri verirken” der. Biz, nefes şükrünü dahi ödeyemeyiz.
Ha, cedit dostlarımızdan fırça yemedik de değil: “Ha uşağım senin sitemin kimedur?”diye…
-Mirim senin dostlar da bayağı alıngan tiplermiş.
-Kahya Efendi bu yaklaşımları alınganlık diye değerlendiriyorsan sana diyecek sözüm yoktur. Sadece mükellefiyet/sorumluluk sahibi olduklarından.
İslam’da mükellefiyet, şartları dolduran herkese; farzdır, vaciptir, sünnettir… Durumuna göre. C. Hakk imkan vermediğini sorumlu tutmaz.  Bu dostlarımız da sağ olsunlar demek ki; imkanları elveriyor…  
-Mirim meslekleri insanların karakterlerini şekillendirir… O, dostlarından ağrıların en şiddetlisine  tutulmuşlarına çare oluyor. İşte o meslek, kendisini diğer insanlara karşı da sorumlu hissettiriyor.
-Haklısın. Allah bu hassasiyetini daim eylesin.  E eeee fani dünyadayız hayr-u hasenatla keseyi burada dolduracaksın. İmkanları fırsata çevirmek lazım; ya gözünü açacaksın ya da kulağın delik olacak…

2 yorum: