MÜKELLEFİYET…
Kadim Suudi Arabistan dostlarımızdan birisi aradı:
-Alo Hasan Hocam. Selamün aleyküm.
-Aleykümselam. Muhterem Kandil’de haberleşmiştik.Daha dün;
hayrola…
Hal hatırdan sonra:
-Hocam geçen günkü “Ya
anlamasını bekle ya da anlat” yazınızı okudum. Bir daha bir daha okudum. Ya hu
Hoca bir mesaj mı vermek istiyor?..Çözemedim.
Eveleyip geveleyeceğime sorarım, dedim… Hocam, bir sıkıntı varsa
elimizden geldiği kadar hazırım.
İnsan iliklerine kadar bir hoş oluyor. Şükür, bir sıkıntım
yok. Nisa Suresi ayet 130’a kalben hem
inanan hem de bizzat yaşayan biriyim. Şükürden acizim. Allah’ın bana bahşettiklerini sıralasam ömrüm yetmez. Şeyh Sadi’yi baz alırsak “ Her nefes için iki
şükür gerekir; biri alırken diğeri verirken” der. Biz, nefes şükrünü dahi
ödeyemeyiz.
Ha, cedit dostlarımızdan fırça yemedik de değil: “Ha uşağım
senin sitemin kimedur?”diye…
-Mirim senin dostlar da bayağı alıngan tiplermiş.
-Kahya Efendi bu yaklaşımları alınganlık diye değerlendiriyorsan
sana diyecek sözüm yoktur. Sadece mükellefiyet/sorumluluk sahibi olduklarından.
İslam’da mükellefiyet, şartları dolduran herkese; farzdır,
vaciptir, sünnettir… Durumuna göre. C. Hakk imkan vermediğini sorumlu
tutmaz. Bu dostlarımız da sağ olsunlar
demek ki; imkanları elveriyor…
-Mirim meslekleri insanların karakterlerini şekillendirir… O,
dostlarından ağrıların en şiddetlisine
tutulmuşlarına çare oluyor. İşte o meslek, kendisini diğer insanlara
karşı da sorumlu hissettiriyor.
-Haklısın. Allah bu hassasiyetini daim eylesin. E eeee fani dünyadayız hayr-u hasenatla keseyi
burada dolduracaksın. İmkanları fırsata çevirmek lazım; ya gözünü açacaksın ya
da kulağın delik olacak…
Keseyi doldurup da göç edenlerden olalım inşaallah...
YanıtlaSilSelamlar değerli hocam.....
İnşallah abim.
YanıtlaSil