11 Mayıs 2018 Cuma

KALB VE BEYİN…


KALB VE BEYİN…
Mübarek Ramazan’a çeyrek kala son sabah kahvaltıları…  Eski zamanları kıyaslarsan imkanlar bol, fırsatlar gani, yok yok.  Ama  şekerden, kolestrolden şundan bundan  dolayı korkarak yersiniz.
-Mirim korkarak yeme “yiyormuş gibi yap” da karşındakinin keyfini kaçırma. Hele şu ikramlara mız mız edenler yok mu? Öldürür beni. O yağlı, bu tuzlu, bu unlu ya da ben bunu sevmem, demeye başladı mı işin zor demektir.
-Haklısın ben de öyle yapıyorum işte. Biraz da laf kalabalığı ile vakti dolduruyoruz. Laf lafı açtı diye; bizim ufaklığın elinde çağımızın kaçınılmazı çikolata var. Açmış yarısını bölmüş homur homur yerken, diğer yarısını da –hani klasiktir ya-: “Getir ben yiyeyim” deyip elini hafifçe tutunca hemen başını uzatıp çikolatayı yiyiverdi.
Sabah sofrasında konu olunca alışılmış  anne baba desteği hemen devreye girdi.
-Aman babası alınma o daha küçük.  Hem daha onun üst beyni gelişmedi. Paylaşmayı bilmiyor. Bak etrafına senin gibi kaç kişi kaldı…
Gerçi hoş  üst beynin gelişmesinin yaşla doğrudan alakası yok; nice yaşlara ulaşmış öyle kişiler tanırız ki üst beyin gelişmesini hala tamam edememişlerdir, derken…
-          “Kalbi eğitmeden aklı eğitmek eğitim değildir. Vicdan olmadan bilgi sahibi olmak tehlikelidir.” Aristo’nun sözü ile devam etti yemek sohbeti.
-          Evet haklı idi; biz maalesef bu seküler eğitimle beyinleri eğittiğimizi ve doyurduğumuzu zannettik… Ahlak, vicdan ve sorumluluktan ari bir bilginin, bilgeliğe erişemeyeceğini, böyle insanlardan oluşan toplumların da medeniyet kuramayacaklarını   biraz geç anladık sanırım.
CUMALARINIZ HAYROLSUN…

2 yorum:

  1. Biran hasetlenmişsin gibi geldi bana Destan Basri'ye...
    Mutluluğunuz daim olsun inşaallah....

    YanıtlaSil
  2. Abim duaların cümlemiz için inşallah.

    YanıtlaSil