11 Mayıs 2018 Cuma

FİTNE… NİFAK…


FİTNE… NİFAK…
Bu iki kelime -iftiharla söyleyebiliriz ki-, bizim öz Türkçemizde karşılığı olan kelimeler değildir… Peki bizim dilimize nereden girdi? Arapça’dan girdi…  Bu iki kelimenin; kapsamını, sınırlarını, anlamını biz ancak sözlüklere bakarak anlayabiliriz. Bu metot tüm yabancı diller için aynıdır; sözlüğe müracaat et. Ancak; Arapça’da başka bir özellik var:
Bir kelimeye K.Kerim ne anlam yüklemişse onu değiştirme şansın yok. Kelimeler ve kavramlar böyle…
Fikirler görüşler konusunda da en doğru metot: -rektörlük seviyesine ulaşmış bir Hocamın sözüdür- “Fikirlerin görüşlerin doğru olup olmadığı ancak izhar edilince kamu önüne serilince belli olur.” Yani fikrinizi açık etmezseniz kendi doğrunuzda boğulursunuz, demekte.
-Mirim madem Hocanız; neden ismini vermiyorsun?
-Kahya Efendi; gelişmiş toplumlar kavramları fikirleri tartışır. Gelişmekte olan toplumlar kişiler üzerinden hareket eder. Siyaseti de böyledir sanatı da böyledir dini anlayışı da böyledir. Benim makbul saydığım kişi söylemişse doğrudur.Benim makbul saydığım hatta idol kıldığım putlaştırdığım kişi her ne söylese doğrudur. Halbuki aynı sözü bir başkası söylediğinde şüphe ile bakmak adeti vardır. Bu nedenle isimle uğraşma; tavsiyeye bak…
Şimdi abartmadan kısaca ama mesnedi K.Kerim olan bu iki kavrama bakıverelim. Önce “FİTNE.”
  • Mümtehine Suresi, 5. ayet: "Rabbimiz, bizi inkar edenler için fitne (deneme konusu) kılma ve bizi bağışla Rabbimiz. Şüphesiz Sen, üstün ve güçlüsün, hüküm ve hikmet sahibisin."

  • Tegabün Suresi, 15. ayet: “Mallarınız ve çocuklarınız sizin için ancak bir fitne (bir deneme)dir. Allah ise, büyük ecir (en güzel karşılık) O'nun Katında olandır.”

  • Müddesir Suresi, 31. ayet: “Biz o ateşin koruyucularını meleklerden başkasını kılmadık. Ve onların sayısını inkar edenler için yalnızca bir fitne (konusu) yaptık ki, kendilerine kitap verilenler, kesin bir bilgiyle inansın, iman edenlerin de imanları artsın; kendilerine kitap verilenler ve iman edenler (böylece) kuşkuya kapılmasın. Kalplerinde bir hastalık olanlar ile kafirler de şöyle desin: "Allah, bu örnekle neyi anlatmak istedi?" İşte Allah, dilediğini böyle şaşırtıp-saptırır, dilediğini böyle hidayete erdirir. Rabbinin ordularını Kendisi'nden başka (hiç kimse) bilmez. Bu ise, beşer (insan) için yalnızca bir öğüttür.”

Kısaca şu üç ayet bize fitnenin bir deneme sınama imtihan olduğunu anlatmakta. Deneme de iki türlü olmakta: Ya mihnet ve yoklukta “SABIRLA” sınanma, ya da varlık ve lütufta “ŞÜKÜRLE” sınanma… Fitnenin amacını da K.Kerim tanımlamış: “kesin bir bilgiyle inansın, iman edenlerin de imanları artsın” kesin bilgiye ulaşmanın yolu da öz eleştiriye açık olmaktan geçmekte. Başka fikir ve görüşlere saygı duyup doğru tarafları var mı, onları görebilmekten geçecektir.
Gelelim NİFAK olayına. Kendisinde “NİFAK” alameti olanlara MÜNAFIK denir. K.Kerim ve Hadis-i Şerif tanımları gayet açıktır.
·         Buharî, İman, 24; Müslim, İman, 106 “emanete hıyanet eden, konuşunca yalan söyleyen, söz verince sözünde durmayan, husûmet edince, kıskanınca haddi aşan”
·          et-Tevbe, 67. “Münafık erkeklerle münafık kadınlar, birbirine benzerler. Onlar, kötülüğü emrederler, iyilikten alıkoymaya çalışırlar. Ellerini sıkı tutarlar (hayır yapmazlar). Allah'ı (ona itaatı) unuttular, Allah da onları unuttu (hidayetinden mahrum etti). Doğrusu münafıklar hep fasıktırlar.
·         et-Tevbe, 54: “ Harcamalarının kabul edilmesine, yalnızca, Allah’ı ve Resûlünü inkâr etmeleri, namaza ancak üşene üşene gelmeleri ve ancak gönülsüzce harcamaları engel olmuştur.
Yani kısaca şu ki; Münafık olması gerektiği gibi olmayandır.
Gelelim “İMA” konusuna… İma, sözü söyleyenin değil anlayanın başvurduğu bir davranıştır. Lafını gizli tutmak “TAKİYYE”DİR… Benim de öyle şeyle alakam olmaz. Fikrimi söylerim kabul görür veya görmez… Doğrusunu takdiri ilahi gösterir…
-Mirim ya da en doğruyu Allah bilir.  Kimin sadık kimin kazip olduğunu zaman gösterir.
-Amenna.  Lafı da fazla uzatmanın anlamı yoktur.    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder