FİTNE… NİFAK…
Bu iki kelime -iftiharla söyleyebiliriz ki-, bizim öz Türkçemizde
karşılığı olan kelimeler değildir… Peki bizim dilimize nereden girdi? Arapça’dan
girdi… Bu iki kelimenin; kapsamını, sınırlarını,
anlamını biz ancak sözlüklere bakarak anlayabiliriz. Bu metot tüm yabancı
diller için aynıdır; sözlüğe müracaat et. Ancak; Arapça’da başka bir özellik
var:
Bir kelimeye K.Kerim ne anlam yüklemişse onu değiştirme
şansın yok. Kelimeler ve kavramlar böyle…
Fikirler görüşler konusunda da en doğru metot: -rektörlük
seviyesine ulaşmış bir Hocamın sözüdür- “Fikirlerin görüşlerin doğru olup
olmadığı ancak izhar edilince kamu önüne serilince belli olur.” Yani fikrinizi
açık etmezseniz kendi doğrunuzda boğulursunuz, demekte.
-Mirim madem Hocanız; neden ismini vermiyorsun?
-Kahya Efendi; gelişmiş toplumlar kavramları fikirleri
tartışır. Gelişmekte olan toplumlar kişiler üzerinden hareket eder. Siyaseti de
böyledir sanatı da böyledir dini anlayışı da böyledir. Benim makbul saydığım
kişi söylemişse doğrudur.Benim makbul saydığım hatta idol kıldığım
putlaştırdığım kişi her ne söylese doğrudur. Halbuki aynı sözü bir başkası
söylediğinde şüphe ile bakmak adeti vardır. Bu nedenle isimle uğraşma;
tavsiyeye bak…
Şimdi abartmadan kısaca ama mesnedi K.Kerim olan bu iki
kavrama bakıverelim. Önce “FİTNE.”
- Mümtehine Suresi,
5. ayet: "Rabbimiz,
bizi inkar edenler için fitne (deneme konusu) kılma ve bizi bağışla
Rabbimiz. Şüphesiz Sen, üstün ve güçlüsün, hüküm ve hikmet
sahibisin."
- Tegabün Suresi,
15. ayet: “Mallarınız
ve çocuklarınız sizin için ancak bir fitne (bir deneme)dir. Allah ise,
büyük ecir (en güzel karşılık) O'nun Katında olandır.”
- Müddesir Suresi,
31. ayet: “Biz o
ateşin koruyucularını meleklerden başkasını kılmadık. Ve onların sayısını
inkar edenler için yalnızca bir fitne (konusu) yaptık ki, kendilerine
kitap verilenler, kesin bir bilgiyle inansın, iman edenlerin de imanları
artsın; kendilerine kitap verilenler ve iman edenler (böylece) kuşkuya
kapılmasın. Kalplerinde bir hastalık olanlar ile kafirler de şöyle desin:
"Allah, bu örnekle neyi anlatmak istedi?" İşte Allah, dilediğini
böyle şaşırtıp-saptırır, dilediğini böyle hidayete erdirir. Rabbinin
ordularını Kendisi'nden başka (hiç kimse) bilmez. Bu ise, beşer (insan)
için yalnızca bir öğüttür.”
Kısaca şu üç ayet bize fitnenin bir deneme sınama imtihan
olduğunu anlatmakta. Deneme de iki türlü olmakta: Ya mihnet ve yoklukta “SABIRLA”
sınanma, ya da varlık ve lütufta “ŞÜKÜRLE” sınanma… Fitnenin amacını da K.Kerim
tanımlamış: “kesin bir bilgiyle
inansın, iman edenlerin de imanları artsın” kesin bilgiye ulaşmanın yolu da öz
eleştiriye açık olmaktan geçmekte. Başka fikir ve görüşlere saygı duyup doğru
tarafları var mı, onları görebilmekten geçecektir.
Gelelim NİFAK olayına. Kendisinde “NİFAK” alameti olanlara
MÜNAFIK denir. K.Kerim ve Hadis-i Şerif tanımları gayet açıktır.
·
Buharî, İman, 24; Müslim, İman, 106 “emanete hıyanet eden, konuşunca yalan söyleyen, söz verince sözünde
durmayan, husûmet edince, kıskanınca haddi aşan”
·
et-Tevbe, 67. “Münafık
erkeklerle münafık kadınlar, birbirine benzerler. Onlar, kötülüğü emrederler,
iyilikten alıkoymaya çalışırlar. Ellerini sıkı tutarlar (hayır yapmazlar).
Allah'ı (ona itaatı) unuttular, Allah da onları unuttu (hidayetinden mahrum
etti). Doğrusu münafıklar hep fasıktırlar.”
·
et-Tevbe, 54: “ Harcamalarının kabul edilmesine, yalnızca,
Allah’ı ve Resûlünü inkâr etmeleri, namaza ancak üşene üşene gelmeleri ve ancak
gönülsüzce harcamaları engel olmuştur.”
Yani
kısaca şu ki; Münafık olması gerektiği gibi olmayandır.
Gelelim
“İMA” konusuna… İma, sözü söyleyenin değil anlayanın başvurduğu bir
davranıştır. Lafını gizli tutmak “TAKİYYE”DİR… Benim de öyle şeyle alakam
olmaz. Fikrimi söylerim kabul görür veya görmez… Doğrusunu takdiri ilahi
gösterir…
-Mirim
ya da en doğruyu Allah bilir. Kimin
sadık kimin kazip olduğunu zaman gösterir.
-Amenna. Lafı da fazla uzatmanın anlamı yoktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder