ALLAH’I KANDIRMAYA ÇALIŞMAK 9…
Seri yazılarımızın sonuna erdik… Dilimizin
döndüğü kadar, kalemimizin el verdiği
kadar değerlendirmeye dikkat ettik. Biz az söyledik sizlerin çok anlamanıza
sığındık.
Şimdi Nisa: 34 ayetine geçmeden bir iki
hususa dikkat çekeyim istedim.
K.Kerim meali yani tercümesi bir dilden diğerine aktarımdır. Meallerden anlam çıkar da hüküm meallerden
ziyade tefsirlerden ve te’villerden verilir.
Önce bu üç kelimeye değinelim. Meal bire
bir çeviri. Sözlükler yardımı ile.
Tefsirler ise bir ayetin; dilbilgisi açısından incelemesi,
tarihsel sürecine bakılması, iniş sebebinin araştırılmasını icap ettirir . Hatta
bilimsel bilgi sosyal bilimler verilerine de ihtiyaç duyulabilir.. Yani tefsir
derinlemesine araştırma icap ettirir…
Tefsirler yaklaşımları bakımında iki
cinstir. 1- Rivayete dayalı tefsirler.
Daha önce yapılan uygulamaları doğru kabul edip risk almaktan uzak duranlar… 2-Dirayet
tefsirleri; eskilerin görüşlerini inceleyip güncel zamana göre değişimleri dikkate alan tefsir anlayışı.
Te’vil ise yorumlama anlamına gelir. K.Kerim
bir konuyu açıkça beyan etmişse te’vile gerek yoktur.
İşin kısa özü bu.
Bu ayeti meal olarak verdik : Okuyalım ve
iki tür tefsirden hangisine göre uygulama yapacağımıza karar verelim.
“Erkekler,
kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar Çünkü Allah, insanların kimini kiminden
üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin
geçimini sağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın
(kendilerini) koruması sayesinde onlar da “gayb”ı korurlar. (Evlilik
yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt
verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur
kalırsanız) onları (hafifçe) dövün. Eğer itaat ederlerse, artık onların
aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah, çok yücedir, çok büyüktür.* Nisa 34.
Bu ayetin nazil olduğu olay şöyle
anlatılıyor:
Sahabeden bir kadın ve babası Efendimize
gelip biri kocasından diğeri damadından dert yanarak kızını darp ettiğinin
şikayetinde bulunur.
Efendimiz yine K.Kerim’deki “kısas ayetini”
ölçü alıp sen de kısas uygula sen de ona
vurmalısın.” Hükmünü verir gönderir.
Şikayetçiler ayrılır ama akabinde bu ayet
nazil olur.
O zaman
Efendimiz(a.s) “Biz bir şey yapmak
istedik; Allah ise diğer bir şey irade
etti… Şüphe yok ki,iyilik Allah’ın irade
ettiği şeydedir.” Deyip kendi tercihini geri çekmiş olması. Rivayete dayalı tefsir
sahipleri o zaman bu ayetteki “darabe”yi dövün anlamına alırlar ve bu kanaate
varırlar.
Biz eğer Rivayet tefsirleri mantığına uyarsak
kadını cezalandırmak için değil te’dip edebe çağırmak ikaz maksadı ile darp
edilmesi ayete ters düşmez. Sebep sonucu doğurmuş olur…Yani itaatsizlik üç
evreli ikazı doğurmuş olmaktadır. Aslında nasihatte bulunmakla, yatağını
ayırmakla, hafifçe darbın sadece evre aşama farkı vardır. Biz nedense sonuca
bakıp sebebe bakmayınca hüküm flu hale geliveriyor.
Bir de dirayet tefsirleri yazarlarına
bakarsak “darabe” fiilinin yine K.Kerim’den alınan diğer sözlük yorumlarına
göre kadını dövmek değil biraz daha kısıtlı bir hayata sokarak onun dikkatini çekmeyi
yeğlemekteler.
İşin garip tarafı şudur: İster darbı kabul
edenlerle etmeyenler arasındaki karşısındakini kötülemelerini ben anlamış değilim. Darbı
savunanlar rivayetlere dayanırlar; darbı reddedenler dirayete dayanırlar.
Amenna da birbirlerini nakzetmeleri Kur’an adabına uymaz. Kişi sadece görüşünü
ortaya koyacak ama karşısındakinin tercihine leke düşürmeyecek. İşin en doğrusu
bu olsa gerektir derken “ha keşke bu ayeti kerimenin hükmüne muhtaç olunmadan
geçim dirlik olsa.”
Yalnız şuna dikkat etmek gerekir: Nefsani
ve dünyevi olaylardan dolayı eşine itaatsizlik gösteren kadınlar, yine nefsani
arzu ve dünyevi tercihlerden dolayı eşine
zorluk çıkaran erkeklerin; çiftlerin hakimiyet alanı çatışmalarının
savunulacak bir tarafları yoktur.
Nisa Suresi ayet 34’ü; -sadece- evlilik
kurumunun boşanmaya varmaması için C. Hakk’ın ikili çifte son fırsat olarak
sunmuş olmasıdır.
Oysa günümüzdeki kadınların itaatsizlikleri
ile erkek tarafından kadına şiddet dini hassasiyetten dolayı değil tamamen dünyevileşmiş
tercihlerin ifası adına yapılmaktadır.
O zaman kısaca cümleyi bağlayalım: “
Paradigmayı kaybederseniz parametrenin hükmü olmaz.” C. Hakk’ın evlilik için koyduğu paradigmayı
çiğnerseniz ondan sonra evlilikleri ayakta tutmak için yapılacak gayretler,
yapmacık tedbirlerden başkası olamaz o da adeta “Allah’ı Kandırmaya Çalışmak”tan
öteye de gitmez.
Herşeyin doğrusunu C. Allah bilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder