ŞEHADETİN ANLAMI…BAĞIMSIZLIK…
Zamanın öldüremediği yoktur.
“Her nefis ölümü tadacaktır; sonra Bize
döndürüleceksiniz!” (Ankebut:57.) ayetindeki, canlılar bir yana;
soyları, boyları, devletleri, milletleri de öldürür zaman…
Zihnimizi şöyle bir yoklarsak; Etiler,
Asuriler, Elamlar; Akatlar, Sümerler, Urartular, Likya, Frikya derken biraz
yakına gelirsek Selçuklusu Osmanlısı saymakla bitmez.
Kimileri zulümle anılırlar ta haşra dek;
kavram bile oluşur: Nemrutlaşmak ve Firavunlaşmak diye… Kimi, nükteleri ile
anılır… İnce zekası, hayran bırakır kendisine insanı: Hoca Nasrettin,
İncili Çavuş timsali. Kimi kahraman bir askerdir; Büyük İskender, Fatih,
Mustafa Kemal gibi.
Zamanın hançeri unutulmaktır.
Zaman hançeri, bir şeye saplandığında
öldürdüğü şey; kimi zaman zihinlerde, kalplerde yaşamaya başlar ki, insanlık
tarihinde sadece “erdemliler” yaşar… Erdemliler ölmezler…
Şehadet öyle bir kavramdır ki; toprak
parçasını vatan kılar.
Şehadet öyle bir kavramdır ki; insan topluluklarını
millet yapar.
İşte mesele o
dur; Allah adına kılıç çalmak. Çanakkale’nin kahramanlığı aynı gözenin suyudur.
Çanakkale’de sizi adeta ezim ezim ezen
konular vardı: Komutana itaat, arkadaşlarla iyi geçinmek ve dayanışma. Kan
kusup kızılcık şerbeti içme… Fedakarlık… İşte erdem bu…
Şehidin elinde bir not: “Ben arkadaşım
Ahmet’ten bir mecidiye borç aldım. Ceketimin cebinde…” Borcunu canı gibi aziz bilmek; işte erdem bu…
Ya Tokatlı kınalı kuzu ne olacak? Evet…
Türk İslam töresinde; evlenen kıza, evine-erine kurban olsun diye, kıvrım
kıvrım boynuzlu koça Allah’a kurban olsun diye, koç yiğide de vatanına kurban
olsun diye yakılan kına… İşte erdem bu…
Hani Çanakkale Muharebesi hatıralarından
biri vardır…Mehmet Muzaffer… Galatasaray’da okurken gönüllü cepheye giden genç
delikanlı… Üç beş aylık eğitimle zabit sayılan … İnce kıvrak zekası ile işi
çözmüştür…Yahudi bilmem kimin; aç gözlülüğünü, “dünyanın tek suret parası” ile
doyuruvermiştir, araç lastiklerini almak için…
İşte bu meyanda; hatırladığım her yadımda
da yüreğimi burkan anılardan biridir… Kendi ağzından:
Bir Yahudi…Fotoğrafçı…İstanbul’da… Elinden
hiç düşürmediği bir mecidiye para var. Çok kıymetli çok. Hiç harcamamış. Arada
bir bakar gözleri dalar ve ezilirmiş. Etraftan sorduklarında:
-Nedir seni bu kadar me’yus eden şey?
Diye…
-İki arkadaş, derme çatma asker elbisesi
içindeler…Ellerindeki “son mecidiyeyi” bana verdiler… Hatıra fotoğraf
çektirdiler. Çanakkale’ye gidiyorlardı…
İşte Yahudi’yi dize getiren erdem buydu…
Tek şey adına kopuyordu bu fırtına:
İSTİKLAL yeni adıyla BAĞIMSIZLIK…
Umarız ki; zamanın hançeri bu erdemi,
gönüllerden silmeye… Ya silerse? Maazallah!!! İşte o zaman Çanakkale’de ölüm
başlar…
Yoksa “Ve
sakın Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin; hayır! Onlar
diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz.” (Bakara Suresi, 154) ayeti gereği onlar Allah katında
yaşıyor…
Bunu idrak edemiyorsak; korkarım, bizler
yaşayan ölüleriz…
-Mirim eyvallah. Bilirsin; “Her şey
nasibi kadar…” Nasip hesaba uymazmış… Hayırlı kandiller dilemekten başka
elden bir şey gelmiyor…