31 Mart 2018 Cumartesi

OLAYLAR… KAVRAMLAR…


OLAYLAR… KAVRAMLAR…
Ellerinizden öper bizim ufaklık ki, iki yaşını henüz doldurdu; o bana bir şey öğretti…
Geçenlerde meyve tabağı servis malzemeleri var masada… Bıçak, tabak, peçete, çatal falan…
Bir münasebetle odadan ayrıldım; az sonra hafiften bir çığlık, ağlama sesi…
Baktım; o minicik ellerdeki, kalem parmaklardan biri kanıyor. Korkmuş senin ki.
Pek önemli bir şey değil.
-Mirim elin yarası ele hafif gelirmiş tabi…
-Eh kısmen doğru ama bu oğlunuz olunca iş değişir… Sardık sarmaladık akacak kan damarda durmaz derler. Hemen dindi… Taze et.  
Elini kestiği bıçağı gösteriyorum asla semtine bile sokmuyor. Semtine de uğramıyor.
Başka bıçakları gösteriyorum onlara tepkisiz hemen elini uzatıyor. Defalarca denedim.
Hımmmm. Anladım ki; olaya vakıf ama kavramları daha oluşmamış. O bıçağın keseceğine inanıyor biliyor ama diğer bıçakların kesme kavramı henüz yok. Olayı bütün düşünemiyor; parçalı,tekil değerlendiriyor.
-İyi Mirim de delikanlı diyelim ne öğretti sana?
-Biz de aynen onun bıçak algısı kavramı gibi din algısını din kavramını böyle değerlendiriyoruz her emri ve yasağı tekil düşünerek değerlendiriyoruz… Halbuki C.Hakk emir yasak ve hadlerini tekil değil bütün değerlendirmemizi kavramsal değerlendirmemizi ister.
-Kahya Efendi desene bizim İslam’a bakış açımız hala çocukça demek ki...
-Sanırım aynen o, Mirim.  

23 Mart 2018 Cuma

gayret rüya


GAYRET… RÜYA…
Gayretiniz rüyalarınızı süslemiyorsa başarı ummayın…
Bir doğudan bir batıdan çok güzel iki örnek…
Önce Batıdan: Elais Howe namında bir adam… İsaac Singer’in, dikiş makinesi yapma gayretinde  belirli noktaya getirip tıkandığı noktadan daha ileriye götüren adam…
Elias bir gün bir rüya görür- birkaç versiyon da anlatılıyor ama- ben birisini rivayet edeyim zira hepsi rüya ile alakalı.
Rüyasında bir kızılderili bunu kovalamaya başlar; o kaçar Kızılderili kovalar derken yolda ayağına  baş parmağına kuvvetlice bir çivi batar. Çivi parmağın ucundan çıkmıştır. Çekmeye uğraşır çıkaramaz.  Kuvvetli bir pense kerpeten gibi şeyle çekmek lazım. Tabi o da yok.  Rüya bu ya; çivinin ucuna bir delik açar oradan iplik geçirir ve çiviyi çekerek çıkarır.
-Mirim Kızılderili ne yapmış yakalamış mı?
-Sanmam rüya bitmiş çiviyi çıkarınca; aradığını bulmuştu İsaac Singer’in yapamadığını tıkandığı noktayı bulmuştu. Dikiş makinesi iğnesi iplik takılacak şekilde olmalıydı…
-İyi Mirim de neden hala SİNGER adı revaçta; Elias’ı kimse tanımaz almaz satmaz.
-Makine patenti Elias’ın ama bastır parayı patent hakkını al ve hala Singer dünyada bir numara.
Demek ki, gayretin başarısı rüyalarına kadar girecek…
Şimdi de doğudan.
Adamın biri Efendimiz(A.s)ı –bari- rüyasında görmek ister. Ne yapsa başaramaz. Bir mürşit arar… Kendisine yol gösterecek.
Nasibi kimse birisine derdini açar… O da:
-Bu akşam bana misafir ol. Böyle erdemli,  yüksek duygu sahiplerine saygım var seni ağırlamak isterim der.
-E eee Mirim davete icabet sünnet ya(!) o da hemen atlamıştır…
-Öyle olmuş demek ki. Mürşit efendi adamı bir güzel tatlılı tuzlulu ağırlamış.  Ama suyumuz bu kadar deyip bir bardak suyla geçiştirmiş.
Sabah olmuş; sormuş misafire:
-Muhterem, iyi uydun mu, yatağın odan rahat mıydı? Sizi dinlendirebildik mi?
-Vallahi çoook güzel uyudum hele bu akşam yemeğinin nefis lezzetleri sorma gitsin. Sabaha kadar da güllük gülistanlık yerlerde gezmek varken çöllerde dağlarda tepelerde su aradım durdum. Adeta hafakanlar bastı…
-Mirim şeyh efendi işi çözmüş.
-Yok Mürşit demiştim. Evet. Konu o işte; Gayretin rüyana giriyorsa; başarı geliyor, hedefine eriyorsun. Yoksa hevesini hayallerini süslüyor o kadar…

21 Mart 2018 Çarşamba

İNSANLIKTAN NASİP… TARİHTEN DERS…

İNSANLIKTAN NASİP… TARİHTEN DERS…
20 Mart 2018 Salı… Saat 15.30 TRT Haber izliyorum…
Afrin’de teröristlerin yaptığı tahkimat çeşitlerinden tüneller gösteriliyor. Çelik uçlu köstebeklerle kazılmış 400 metreyi aşkın tüneller.
Birden aklıma çağ değiştiren ecdadımız geldi… Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u Fethi, o döneme kadar gelen paradigmaları yıktığı için çağ değiştirdi Orta Çağı Yeni Çağa tebdil eyledi daha doğrusu terfi ettirdi.
29 Mayıs 1453’e kadar “pasif güvenlik önde idi savunma teknolojileri önde idi.” Kaleler, surlar, kuleler, setler yapılır ve düşmandan koruma sağlanırdı…
Oysa Fatih bu tedbirlerin boş olduğunu gösterdi. Kale sur ise yıktı. Zincirse kırdı kıramadı ise dağların üzerinden gemileri yürütüverdi oldu da bitti. Emir demiri keser mi? Kesti işte. Aktif, bilinçli, iradeli operasyon, pasif güvenlik çemberlerini kırdı parçaladı geçti.
Anladım ki; bu teröristler, yandaşları ve azmettiricileri haydi insanlıktan nasiplenmemişler; tarihten ders alsalardı bari… Böyle tünel gibi fonksiyonu zayıf savunma hatları ile uğraşmazlardı. Fatih’ten ders almadılar bari Hitler’in 2. Dünya Savaşı o aşılmaz kabul edilen Majino Hattı ve Normandiya Tahkimatı’nın da işe yaramadığını anlasalardı.
-Mirim asıl anlamaları gereken “meşruiyetini kaybetmiş” duyguların peşine düşeceklerine Anadolu Türkü’ne dalaşmanın boş olduğunu da anlasalardı bu hallere düşmezlerdi…
-Kahya Efendi ben aksini düşünüyorum; rahmetli Necip Fazıl ne demiş:
“Ey düşmanın sen benim ifademsin hızımsın/ Gündüze gece lazım bana da sen lazımsın.”
Bizi kendimize getirecek bunlardan daha güzel olay olmazdı.1700 yılından bu yana hep savaş muharebe kaybedecek değiliz ya; demek ki ibre yukarı göstermeye başladı…
Haydi hayırlısı; yeter ki, rehavete kapılıp, kanıksayıp, duraksamayalım

ŞEHADETİN ANLAMI…BAĞIMSIZLIK…


ŞEHADETİN ANLAMI…BAĞIMSIZLIK…
            Zamanın öldüremediği yoktur.
“Her nefis ölümü tadacaktır; sonra Bize döndürüleceksiniz!” (Ankebut:57.) ayetindeki, canlılar bir yana; soyları, boyları, devletleri, milletleri de öldürür zaman…
Zihnimizi şöyle bir yoklarsak; Etiler, Asuriler, Elamlar; Akatlar, Sümerler, Urartular, Likya, Frikya derken biraz yakına gelirsek Selçuklusu Osmanlısı saymakla bitmez.
Kimileri zulümle anılırlar ta haşra dek; kavram bile oluşur: Nemrutlaşmak ve Firavunlaşmak diye… Kimi, nükteleri ile anılır…  İnce zekası, hayran bırakır kendisine insanı: Hoca Nasrettin, İncili Çavuş timsali. Kimi kahraman bir askerdir; Büyük İskender, Fatih, Mustafa Kemal gibi.
Zamanın hançeri unutulmaktır.
Zaman hançeri, bir şeye saplandığında öldürdüğü şey; kimi zaman zihinlerde, kalplerde yaşamaya başlar ki, insanlık tarihinde sadece “erdemliler” yaşar… Erdemliler ölmezler…
Şehadet öyle bir kavramdır ki; toprak parçasını vatan kılar.
Şehadet öyle bir kavramdır ki; insan topluluklarını millet yapar.
            İşte mesele o dur; Allah adına kılıç çalmak. Çanakkale’nin kahramanlığı aynı gözenin suyudur.
Çanakkale’de sizi adeta ezim ezim ezen konular vardı: Komutana itaat, arkadaşlarla iyi geçinmek ve dayanışma. Kan kusup kızılcık şerbeti içme… Fedakarlık… İşte erdem bu…
Şehidin elinde bir not: “Ben arkadaşım Ahmet’ten bir mecidiye borç aldım. Ceketimin cebinde…”  Borcunu canı gibi aziz bilmek; işte erdem bu…
Ya Tokatlı kınalı kuzu ne olacak? Evet… Türk İslam töresinde; evlenen kıza, evine-erine kurban olsun diye, kıvrım kıvrım boynuzlu koça Allah’a kurban olsun diye, koç yiğide de vatanına kurban olsun diye yakılan kına… İşte erdem bu…
Hani Çanakkale Muharebesi hatıralarından biri vardır…Mehmet Muzaffer… Galatasaray’da okurken gönüllü cepheye giden genç delikanlı… Üç beş aylık eğitimle zabit sayılan … İnce kıvrak zekası ile işi çözmüştür…Yahudi bilmem kimin; aç gözlülüğünü, “dünyanın tek suret parası” ile doyuruvermiştir, araç lastiklerini almak için…
İşte bu meyanda; hatırladığım her yadımda da yüreğimi burkan anılardan biridir… Kendi ağzından:
Bir Yahudi…Fotoğrafçı…İstanbul’da… Elinden hiç düşürmediği bir mecidiye para var. Çok kıymetli çok. Hiç harcamamış. Arada bir bakar gözleri dalar ve ezilirmiş. Etraftan sorduklarında:
-Nedir seni bu kadar me’yus eden şey? Diye…
-İki arkadaş, derme çatma asker elbisesi içindeler…Ellerindeki “son mecidiyeyi” bana verdiler… Hatıra fotoğraf çektirdiler. Çanakkale’ye gidiyorlardı…
İşte Yahudi’yi dize getiren erdem buydu…
Tek şey adına kopuyordu bu fırtına: İSTİKLAL yeni adıyla BAĞIMSIZLIK…
Umarız ki; zamanın hançeri bu erdemi, gönüllerden silmeye… Ya silerse? Maazallah!!! İşte o zaman Çanakkale’de ölüm başlar…
Yoksa  Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin; hayır! Onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz.” (Bakara Suresi, 154) ayeti gereği onlar Allah katında yaşıyor…
Bunu idrak edemiyorsak; korkarım, bizler yaşayan ölüleriz…
-Mirim eyvallah. Bilirsin; “Her şey nasibi kadar…” Nasip hesaba uymazmış… Hayırlı kandiller dilemekten başka elden bir şey gelmiyor…

19 Mart 2018 Pazartesi

ALLAH’I KANDIRMAYA ÇALIŞMAK 9…


ALLAH’I KANDIRMAYA ÇALIŞMAK 9…
Seri yazılarımızın sonuna erdik… Dilimizin döndüğü kadar, kalemimizin  el verdiği kadar değerlendirmeye dikkat ettik. Biz az söyledik sizlerin çok anlamanıza sığındık.
Şimdi Nisa: 34 ayetine geçmeden bir iki hususa dikkat çekeyim istedim.
K.Kerim meali yani tercümesi  bir dilden diğerine aktarımdır.  Meallerden anlam çıkar da hüküm meallerden ziyade tefsirlerden ve te’villerden verilir.
Önce bu üç kelimeye değinelim. Meal bire bir çeviri. Sözlükler yardımı ile.
Tefsirler ise  bir ayetin; dilbilgisi açısından incelemesi, tarihsel sürecine bakılması, iniş sebebinin araştırılmasını icap ettirir . Hatta bilimsel bilgi sosyal bilimler verilerine de ihtiyaç duyulabilir.. Yani tefsir derinlemesine araştırma icap ettirir…
Tefsirler yaklaşımları bakımında iki cinstir. 1- Rivayete dayalı tefsirler.  Daha önce yapılan uygulamaları doğru kabul edip  risk almaktan uzak duranlar… 2-Dirayet tefsirleri; eskilerin görüşlerini inceleyip güncel zamana  göre değişimleri dikkate alan tefsir anlayışı.  
Te’vil ise yorumlama anlamına gelir. K.Kerim bir konuyu açıkça beyan etmişse te’vile gerek yoktur.
İşin kısa özü bu.
Bu ayeti meal olarak verdik : Okuyalım ve iki tür tefsirden hangisine göre uygulama yapacağımıza karar verelim.   
“Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da “gayb”ı korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün. Eğer itaat ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah, çok yücedir, çok büyüktür.* Nisa 34.
Bu ayetin nazil olduğu olay şöyle anlatılıyor:
Sahabeden bir kadın ve babası Efendimize gelip biri kocasından diğeri damadından dert yanarak kızını darp ettiğinin şikayetinde bulunur.
Efendimiz yine K.Kerim’deki “kısas ayetini” ölçü alıp sen de kısas uygula  sen de ona vurmalısın.” Hükmünü verir gönderir.
Şikayetçiler ayrılır ama akabinde bu ayet nazil olur.
 O zaman  Efendimiz(a.s) “Biz bir şey yapmak istedik; Allah ise  diğer bir şey irade etti… Şüphe yok ki,iyilik  Allah’ın irade ettiği şeydedir.” Deyip kendi tercihini geri çekmiş olması. Rivayete dayalı tefsir sahipleri o zaman bu ayetteki “darabe”yi dövün anlamına alırlar ve bu kanaate varırlar.
Biz eğer Rivayet tefsirleri mantığına uyarsak kadını cezalandırmak için değil te’dip edebe çağırmak ikaz maksadı ile darp edilmesi ayete ters düşmez. Sebep sonucu doğurmuş olur…Yani itaatsizlik üç evreli ikazı doğurmuş olmaktadır. Aslında nasihatte bulunmakla, yatağını ayırmakla, hafifçe darbın sadece evre aşama farkı vardır. Biz nedense sonuca bakıp sebebe bakmayınca hüküm flu hale geliveriyor.
Bir de dirayet tefsirleri yazarlarına bakarsak “darabe” fiilinin yine K.Kerim’den alınan diğer sözlük yorumlarına göre kadını dövmek değil biraz daha kısıtlı bir hayata sokarak onun dikkatini çekmeyi yeğlemekteler.
İşin garip tarafı şudur: İster darbı kabul edenlerle etmeyenler arasındaki karşısındakini  kötülemelerini ben anlamış değilim. Darbı savunanlar rivayetlere dayanırlar; darbı reddedenler dirayete dayanırlar. Amenna da birbirlerini nakzetmeleri Kur’an adabına uymaz. Kişi sadece görüşünü ortaya koyacak ama karşısındakinin tercihine leke düşürmeyecek. İşin en doğrusu bu olsa gerektir derken “ha keşke bu ayeti kerimenin hükmüne muhtaç olunmadan geçim dirlik olsa.”
Yalnız şuna dikkat etmek gerekir: Nefsani ve dünyevi olaylardan dolayı eşine itaatsizlik gösteren kadınlar, yine nefsani arzu ve dünyevi tercihlerden dolayı eşine  zorluk çıkaran erkeklerin; çiftlerin hakimiyet alanı çatışmalarının savunulacak bir tarafları yoktur.
Nisa Suresi ayet 34’ü; -sadece- evlilik kurumunun boşanmaya varmaması için C. Hakk’ın ikili çifte son fırsat olarak sunmuş olmasıdır.
Oysa günümüzdeki kadınların itaatsizlikleri ile erkek tarafından kadına şiddet dini hassasiyetten dolayı değil tamamen dünyevileşmiş tercihlerin ifası adına yapılmaktadır.
O zaman kısaca cümleyi bağlayalım: “ Paradigmayı kaybederseniz parametrenin hükmü olmaz.”  C. Hakk’ın evlilik için koyduğu paradigmayı çiğnerseniz ondan sonra evlilikleri ayakta tutmak için yapılacak gayretler, yapmacık tedbirlerden başkası olamaz o da adeta “Allah’ı Kandırmaya Çalışmak”tan öteye de gitmez.  
Herşeyin doğrusunu C. Allah bilir.


ALLAH’I KANDIRMAYA ÇALIŞMAK 8…


ALLAH’I KANDIRMAYA ÇALIŞMAK 8…
C.Hakk, tüm varlıkları “kendisine kulluk kodu” ile yaratmıştır. İradesi olmayan varlıklar, yaratılış amaçları doğrultusunda hayatlarını sürdürürler; o hayat tarzı, onların kulluk biçimidir.
İnsanoğlunun kulluk biçimi ise; üst beyin sahibi olduklarından iradelidir  ve  önlerinde bir dizi davranış kartelası vardır . İnsanoğlu onlardan yapılması gerekenleri seçer uygular yapılmaması gerekenlerden de uzak durur ki; biz buna hududullah Allah’ın sınırları diyoruz.
Sınırların bir özelliği vardır; dışarıdan yad yabancının içeri girmesine mani  olmak; içeriden de gerekenlerin dışarıya gitmesine engel olmak.
-İyi Mirim de Allah’ın koyduğu ve yasakladığı kuralları saymaya kalksak sayfalar yetmez. Şu kısacık yazıda bunu nasıl başarmayı düşünüyorsun?
-Kahya Efendi bizlerden önceki ecdat bu işi çözmüş. Bize düşen onu incelemek, irdelemek… K.Kerim ayetleri incelenmiş şu beş temel prensibe oturduğu tespit edilmiş.
Semavi dinlerin ortak özelliği beş temel esası: 1-Dini ve din anlayışını korur… 2- Malı korur. 3-Canı nefsi korur. 4- Nesli Korur. 5- Aklı korur…
Bu beş temel esası zarara sokacak olan düşünce ve eylemleri- ister doğrudan olsun ister dolaylı olsun-  yasaklar… Bununla birlikte; bu esaslara katkı sağlayacak onları ikame ve idame edecek sürdürülebilirliğini sağlayacak olanları da emreder.
Bu sorumluluk yumağı; fert kişi olarak, aile karı koca olarak ya da toplum olarak, insanlık alemi olarak bir vecibe zorunluluktur.
Fert ve toplum olarak ne yaparsak yapalım “neslin korunması” insanlık halkasının dna zincirinin sağlıklı sürmesi ancak kuram ve kurallarına uygun bir evlilikle sağlanmak durumundadır. Dünyadaki tüm kadınların Hz. Meryem vari evlat sahibi olma şansları yoktur.  Erkeklerin de bu nesli doğru halka ile sürdürmeleri Allah’ın koyduğu sınırlar çerçevesinde olmak zorundadır. İşte onun için kuralları belirlenmiş birlikteliklerin adına NİKAH diyoruz. Allah tarafından razı olunan birlikteliklerin adına NİKAH diyoruz.
C. Hakk, bizlere bu imkan ve fırsatları; birbirimizle didişmek, itiş kakış vermemiştir. Bu imkanlar; mal, akıl, güzellik, sağlık olabilir… Birbirimizle dayanışma sağlamamız adına vermiştir. Hedef de bellidir “Allah’ın sınırlarını korumak ne eksiklik ne de fazlalık yaratmak.”
Allah’ın çizdiği çerçevelerde içeriği değiştirmek yeni versiyonlar eklemek ki bu ancak beşeri tercihlerle olacaktır- insanlık adına “bu senin için daha iyidir,” deyip bir şeyleri dayatmak, Allah’ı aldatmaya çalışmaktan başka bir şey olamaz.
-Mirim; dayatmak sadece kanunlarla zorlamakla değildir; kişinin kendi kendisini aldatması da var. Hiçbir akıl/yasa; madde bağımlılığını savunmaz, kumarı, cinayeti, intiharı  savunmaz  ama insanlık alemi bunarın ağından kurtulmaz,halbuki kanunlar bunları yasaklamıştır.
-Kahya Efendi haklısın… Ancak beşeri dediğimiz model sistemler var: Kapitalizm, Sosyalizm, Ortak mülkiyetçilik, Liberalizm gibi iktisadi anlayışlar; Demokrasi, Cumhuriyet, Mutlakiyet, Monarşi gibi siyasi anlayışlar… Bu sistemlerin tamamı bu beş maddeyi ya abartır ya da görmezden gelirler. Örnek verirsek: Kapitalizm, malı korumayı, mülkiyeti abartırken insanları KARUN modeline oturtur. Bu da benim, şu da benim hepsi hepsi benim… Bunun karşıtı, ortak mülkiyetçilik insanların temel ihtiyaçlarını karşılarken onları sadece biyolojik varlık olarak görür; DİN ve NESLİN korunmasını görmezden gelebilir. Liberalist anlayış sorumsuzluğu abartırken; militarist totaliter anlayış bu beş temel esası koruma adına akla taparak insanlığı kurban etmekten geri durmayabilir.
Yarın Allah izin verirse Nisa: 34 “Kadını dövün” ayeti. Hoşça kalınız.

17 Mart 2018 Cumartesi

ALLAH’I KANDIRMAYA ÇALIŞMAK 7…


ALLAH’I KANDIRMAYA ÇALIŞMAK 7…
Evlilik nasıl çatılır? Evlilik niçin vardır? Bu iki soruyu sıralarsak önce “nasıl çatılır” buna bakalım. Yine Kur’an’a müracaat edersek:  
Kendileriyle huzura kavuşmanız için size, kendi nefislerinizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet var etmesi de O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunlarda düşünen bir kavim için ayetler vardır.” RÛM:21…

Ayet, kelime olarak K.Kerim cümlesi anlamına geldiği gibi; ayet: işaret, isbata gerek duyurmayacak kanıt anlamına gelmektedir.
Kendileriyle huzura kavuşmak yani coşku ve şevk… Bir konuda imkan ve coşku şevk varsa bir sorumluluk vardır ve o konu zorluk taşımaktadır. Bu zorlukları aşmanın bir tek yolu vardır motive etmek ve coşku vermektir. İşte C. Hak da şu ahretin tarlası dediğimiz dünya meşakkatine katlanmanın yolunu sevgi merhamet yaratıp arada huzur bulmamızı lütfetmiştir ki dünya meşakkatine katlanalım diye.

-Mirim yemek yemek de öyledir…Açlık meşakkatinin yanı sıra o yediğimiz gıdaların lezzetleri, hazları olmasa kim çeker bunun kahrını?.. Çarşı Pazar, alışveriş, aşçılık bulaşıkçılık cabası… Haydi çoluk çocuğu torun torbayı  saymayayım. O haz ve tatları olmasa bunlara kim katlanır?

-Evet haklısın kimse katlanmaz. Tabi bunların altında C. Hakkın ismi mübarekeleri yatıyor. Bir bakıma dikkat edersek EL-VEDÛD C. Hakkın isim sıfatlarından biridir ve sevgi muhabbet yaratan anlamınadır.

-Mirim, milletin bilhassa hanımların koyunlarından ayırmadıkları kolyelerinde “vav” harfi bunun için mi takı olarak kullanılıyor. VEDÛD ismi celali için esma-i hüsnadan.

-Evet aynen o.
Şimdi konuyu toparlayalım: Karı koca adayları arasındaki sevgi muhabbet merhamet ve huzurun kredisi C. Allah’tan.
Bu krediyi; ister, doğru-yerinde kullan, ister heba et, o senin elinde.
İşte o yıldırım gibi çarpıldım, efendim elektrik aldım gibi deyimlerin tabanı buraya oturur.
Tabi dedenin toruna cevabı da manidar. Torun sorar:
-Büyük baba sen büyük annemi ilk gördüğünde elektrik almış mı idin?..
-Yok be torunum; o zaman daha elektrik bizim köye gelmemişti.

Peki C. Hakk bu coşku ve şevki neden yaratıyor biz adaylar için? İşte bu da evliliğin “NİÇİN”ini oluşturuyor…

Bir: Allah’ın koyduğu had ve sınırları yardımlaşarak uygulamak, yasaklarından yardımlaşarak korunmak… Kulluğunu coşku ile yerine getirmeni sağlamak; ikrah ile değil…

İki; Beş temel prensibi korurken yerine getirirken gerekli paydaşlığı sağlamak.
-Mirim haydi birinciyi anladık. Allah’ın emirlerini –paylaşarak- daha rahat uygulamak, yasaklarından da korunmak… İkinci, Beş Temel Prensip.
-Kahyacığım istersen onu yarın, lafı uzatmayalım.

16 Mart 2018 Cuma

ALLAH’I KANDIRMAYA ÇALIŞMAK 6…


ALLAH’I KANDIRMAYA ÇALIŞMAK 6…
Şu insanoğlu kadın erkek birbirlerini çeşitli teşbihlerle tanımlama yoluna gitmişlerdir.
Necip Fazıl’a göre kadın: “Keskin bıçak/ Taze kan gibi sıcaktır” İstanbul’da…
Bedri Rahmi’ye göre; her şeydir.
Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın a gülüm
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.
Ve en nihayet Hz. Mevlana’nın “Hamdım, Piştim, Yandım”a  öykünerek; kemali, adam olmayı karısında bulur:
N'etmiş, n'eylemiş, n'olmuşum 
Cömert ırmaklar gibi gürül gürül 
Bahtın karışmış bahtıma çok şükür. 
Yunmuş, yıkanmış adam olmuşum.
Kimisine göre kadın “kaşık düşmanıdır” bir diğerine göre  “Köroğlu.”
Bitmez  bu laf cambazlarının benzetmeleri…
-Mirim genel bir kural vardır:  “Teşbihte hata olmaz; ancak hatasız da teşbih olmaz” diye…
-Evet haklısın… Ama hiçbir benzetme Kur’an’daki benzetme kadar veciz ve tam ifade edici değil.
“…Onlar, sizin için bir elbisedir; siz de onlar için aynı şekilde bir elbisesiniz…” Bakara 187
İşte bu kadar veciz ve eşit.
Artık ne anlar isek anlayalım.  Aslında anlatmak da zait…
Yarın  evlilik nasıl çatılır kurulur?.. Elektrik almak var mıdır?..
Malum; “sevilen de kusur olmazmış; seven de zaten kördür…”

15 Mart 2018 Perşembe

ALLAH’I KANDIRMAYA ÇALIŞMAK 5…


ALLAH’I KANDIRMAYA ÇALIŞMAK 5…
Dünyevileşmiş bir ahlak ve dünyevileşmiş bir evlilik anlayışı benim tabirim değil; Kur’anî bir tabir.
Şimdi hafızayı bir yoklayalım…
Efendimizin ilk evliliği Mekke’de nübüvvetten 15 sene önce yirmi beş yaşında Hz. Hatice ile olur. Hz. Hatice 40 yaşları civarında daha önce evlilik yapmış varlıklıca bir hanımdır. Dünyanın en emin insanı ile evlilik yapar ve ona hem layık olur hem de elinden gelen desteği esirgemez.  Efendimizin 40 yaşında nübüvveti  ile o da çeşitli sıkıntılara göğüs gerer. İbrahim, hariç Efendimizin erkek kız tüm çocukları bu hanıma nasip olur.
Ecel ki, 620 yılında vefat eder.
Efendimize, -622 de Mekkelilerin baskısı doruk yapınca- “göç et” emri gelir ve  Medine’ye göç eder.
Efendimizin Medine hayatı çok eşliliğe örnektir. Hz. Hatice ile yaşanan 25 yıllık evlilik tek eşliliğe örnek olurken Medine  dönemi çok eşliliğe örnek olmuştur.  Efendimizin Mekke hayatı çok sıkıntılı geçmiştir. Medine hayatı  Mekke hayatından geri kalmamıştır. Nefisle mücadele, yeni İslama  girmişlerin edep ve ahlakının yükseltilmeleri ile mücadele,  10 seneye sığan üç temel büyük savaş ve bir seri askeri operasyonlar.  Ve üzerine eşlerinin hayat beklentileri ve hırsları en nihayet  Ahzap Suresi 28/29. Ayet iner olayın tanımı konulmuştur: “Ey peygamber! Eşlerine şöyle de: "Dünya hayatını ve güzelliklerini istiyorsanız, gelin size bir şeyler vereyim sonra da güzellikle sizi serbest bırakayım.
 Yok eğer Allah’ı, resulünü ve âhiret yurdunu istiyorsanız şunu bilin ki Allah, içinizden iyiliği seçenlere büyük bir ödül hazırlamıştır."
Ayet açıkça Efendimizin eşlerine dolaysıyla biz ümmetinin kadınlarına bu rolü tanımlamıştır. Dünya hayatı ve güzellikleri yani dünyevileşmiş bir anlayış yeteri kadara rıza göstereceksiniz. Zira onlar kabile geleneğinden gelen hem psiko sosyal itibar hem de maddi varlıklardan biraz daha fazlaca pay umuyorlardı. Herhalde Mecsid-i Nevbevi’nin etrafında birer gözlük odaya sığınmak nefislerine dar geliyordu deme ki.
Her ne ise ne olmuşsa olmuştur sözün tamamı arife anlatılmazmış. Bize örnek olacak kadar şeyler olmuştur…
Dil ve edebiyatı yüksek değer ve ürünleri bulunan Arap edebiyatının en güzel nasihatlerinden birisi doğar. Bir baba gelin olacak kızına şu nasihatte bulunur:  
“Kızım Kocanın dîne aykırı olmayan isteklerini yerine getir.. Zıddını söyleme ve karşı gelme! Eğer karşı gelip isyan edersen, kendine kinlendirip düşman edersin.. O, kederli olduğu zaman sen neşeli olmaktan; neşeli olduğu vakit de sen hüzünlü görünmekten çekin! Zîrâ onun üzüntülü zamanında senin neşeli görünmen, neşeli zamanında da kederli bulunman onu sevmemenin, hislerine ve dertlerine ortak olmamanın delilidir. Bu hal ise, sizi birbirinizden ayırmaya kadar götüren soğuk bir davranıştır.”
-Mirim kadın erkek yaratılış ve evlilik konusunda  birbirlerine ne kadar muhtaçtır rolleri nedir? Dünyevileşmemin  önüne nasıl geçilebilir?
-Kahya Efendi istersen onu yarına bırakalım…  

14 Mart 2018 Çarşamba

ALLAH’I KANDIRMAYA ÇALIŞMAK 4...


ALLAH’I KANDIRMAYA ÇALIŞMAK 4...
Bizim güncel evlilik yaklaşımımız; rekabet ve hakimiyet alanı anlayışına oturmuştur, demiştik ya bu olay güncel olaylarımıza kadar yansır.
Evin Beyi ropdöşambır, evin hanımı da sabahlıkları çekmiş,  -mahmur ayık bayık suratlar- sabah kahvaltısında masada yok yok, maşallah kuş sütünden maada hepsi var. Karı koca, kıkırdaşıp kaynamış yumurtaları tokuştururlar. E canım mutlaka biri kırılacak. O bile şuuraltının yansıması haline gelir. “Benim yumurta seninkini ezdi geçti.”
-Mirim sadece o mu? Lades ne olacak?
-Tabi tabi lades olayı… O caaanım tavuğu yer üzerine de o çatal kemikle bir Lades Tutuşursunuz; günler, haftalar, aylar birbirinizin ardında dolaşırsınız, bir dalgın zamanında ladeslesem diye.   O bile psikolojik tahakkümün bir göstergesidir. Neticede, en nihayet lades dersiniz, ama o öyle değildir bir ömür sürer de sürer. “Seni nasıl ladeslemiştim.”
İşin tuhafı bu gibi olaylara büyüklerin de alet olmalarıdır…
Anne kızına:
-Aman kızım erkek milleti değil mi? İki kaşığı varsa birisini kır ki; eli para görmesin. Yoksa gözü dışarıda olur.
-Mirim erkek tarafı kaynana boş durur mu? O da oğluna” Aman oğlum kedinin bacağını ilk günden ayır.  Ayır ki,  sana itaatte kusur etmesin.  
-Evet maalesef bunlar dilimizde;  içimizin,  dolup taşıp yansımalarından başka bir şey değildir.  Nikah masasında ilk imzalar atılır atılmaz kim kimin ayağına basacak itiş kakışı ile başlar hayat ve bir ömür boyu saat be saat gün be gün düğün bayram demeden süreeeeeer gider bizim rekabet ve hakimiyet alanı yarışımız.
Bu olay bizim evliliği; dayanışma, yardımlaşma, sorumluluğu paylaşma mantığından çıkarıp dünyevileşmiş bir tarza oturtmamızdan kaynaklanmaktadır.
-Mirim bu evliliği dünyevileştirmek nasıl bir kavram nasıl bir deyim?
-Kahya Efendi evliliğin dünyevileşmesi İslami Kur’an-i bir kavramdır.  Yarın da o konuya ayetle değinelim.

13 Mart 2018 Salı

ALLAH’I KANDIRMAYA ÇALIŞMAK 2.


ALLAH’I KANDIRMAYA ÇALIŞMAK 2...
Ben bu ayetin; “şöyle idi böyle idi, evirilip çevrilmesinde” olmayacağım.
Toplumumuzda olan bir yanlışlığa dikkat çekmek istiyorum.
Bu ayet: Evliliğin, nasıl sürdürüleceğini açıklar.  Oysa benim dikkat çekeceğim şey: EVLİLİĞİN NİÇİN KURULUP, NİÇİN SÜRDÜRÜLECEĞİDİR.
Evliliğin kişi bazında kiminle kurulacağı ile alakalı , -genel de- hemen karşımıza Efendimizin Hadisi çıkar: “ Kadın dört sebepten nikah edilir. Malı, Güzelliği, Asaleti, Ahlakı… Sen ahlaklı olanını seç” gibi…
Peygamberimiz bu hadisi ile erkekleri muhatap almış neden?
“Evlilik kurumunu tesisi edecek olan erkektir.”Zira erkek teklif eder kadın da kabul eder.
Peki şimdi soralım: Evlilik tekil bir olay değildir. Bir kadın için  erkekte aranan vasıflar ne olacaktır? Ne olmalıdır? Günümüzde kaç kadın erkekte ahlakı aramaktadır? Acaba sıralayın desek ahlakı birincil yapan kaç kadın vardır?
İşte benim anlatmak istediğim şu: Bu hadisdeki “ahlaklı olanını seç” kapalı bir ifadedir bunun Kur’ani dayanağı nedir? Zira hadisi şerifler  Kur’an’daki bir ayeti ya açıklar ya yorum getirir ama asla nakzetmez/ters düşmez.
 Kur’an, evliliği, Allah’ın emirlerini yapmak, yasaklarından kaçmak yani Allah’ın tayin ettiği sınır ve hadleri korumak gerekçesi olarak alır. Evliliğin gerekçesi:  Bu konularda yardımlaşmak ve destek olmaktır. Bu kurgu ile kurulan yakınlıklara NİKAH diyoruz.
Şayet bu kurgu ile değil de -her ne sebeple olursa olsun- evlilik varsa Kur’an bunu NİKAH olarak onaylamaz.Birlikteliktir onun adı artık… Zira  NİKAH’ın GARANTÖRÜ ALLAH’tır.  İslama göre evlilik:  Allah’ı otorite sayarak bir erkekle bir kadının birlikteliğidir. Aynen Namaz Oruç gibi Nikahın arka planı Allah’a ait bir davranıştır.
Tabi biz bunu görmezden gelince ortaya şu çıkmaktadır: BİR KİŞİ ABDEST ALMADAN NAMAZ KILSA NE OLUR?

ALLAH’I KANDIRMAYA ÇALIŞMAK 3...


ALLAH’I KANDIRMAYA ÇALIŞMAK 3...
BİR KİŞİ ABDEST ALMADAN NAMAZ KILSA NE OLUR? Sorumuz bu idi…
-Ne olacak Mirim, milleti kandırırsın namaz kılmış görünürsün ama Allah’ı kandıramazsın…
-Kahya Efendi asıl mesele o işte. Biz NİKAH evlilik konusunda milleti kandırıyoruz da Allah’ı kandırdığımızı zannediyoruz.
-Mirim öyle olur mu? Anlı şanlı Belediye Nikahımız var, Muhtar Nikahımız var,  bak şimdi Müftü Nikahımız da var.  Tapu gibi evlilik cüzdanımız var…
-Tamam haklısın da evli çiftlerin hangisinde Allah’ı otorite sayıp evlilik, namaz gibi oruç gibi, cihat gibi miras gibi, sıla-i rahim gibi  ferdi sorumlukların dayanışma ile iki kişinin sorumluluğudur, diye alıyoruz ki...
 K.Kerim  evliliği bir belgeye dayandırmaz gerek görmez… Aynen namaz gibi oruç gibi yazılı belgeye ihtiyacı olmayan ibadat grubundandır.Kıldığın namazların çetelesini tutuyor musun?  Zorla evlendirilen kızların, berdellerin takasların, başlık parası ile nikahların, ya da düzmece evlenenlerin nikah cüzdanı vardır ama “rızaları olmadıkça” evlilikte geçen sürelerini C. Hakk kabul etmemekte ve bu tip evlilikleri onaylamamaktadır.Kanun nazarında evlidirler; ama C. Hakk katında aynı kanaatte değilim.
-Mirim evliliğin gerekçesi hangi ayette o zaman :  Boşama iki defadır. Bundan sonrası ya iyilikle tutmak ya da güzellikle salıvermektir. Kadınlara verdiklerinizden (boşanma esnasında) bir şey almanız size helâl olmaz. Ancak erkek ve kadın Allah'ın sınırlarında kalıp evlilik haklarını tam tatbik edememekten korkarlarsa bu durum müstesna. (Ey müminler!) Siz de karı ile kocanın, Allah'ın sınırlarını, hakkıyla muhafaza etmelerinden kuşkuya düşerseniz, kadının (erkeğe) fidye vermesinde her iki taraf için de sakınca yoktur. Bu söylenenler Allah'ın koyduğu sınırlardır. Sakın onları aşmayın. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa işte onlar zalimlerdir.” Bakara 229.
C. Hakk evlilik gerekçesini : “erkek ve kadın Allah'ın sınırlarında kalıp evlilik haklarını tam tatbik etmeleri için” birbirlerine yardımlaşma ve destek olma şartına bağlar. Boşama ve boşanma ayetinin içinde zikreder. Yani günümüz evlilikleri gibi hakimiyet alanı, rekabet  ve dünyevileşmiş nefsani arzular için değildir evlilik. Zira nefsani kriterlere göre ölçü alır paradigmayı değiştirirsek hangi parametre ile tahakküm kurulmasının önemi kalmamaktadır. Hak ve sorumluklar Allah’ın tanıdığı ölçü ve sınırlarda olacaktır. Gaye de İslam’ı yaşamada birbirlerine destek olmak. Biz bu ölçüyü kaybettiğimiz için nefsani doğrularımızın peşinde oluruz.
Bu olay psikolojik baskı, tahakküm, dayak, yaralama hatta cinayet noktalarına kadar varmaktadır.
 O zaman da Efendimizin  ilk öncelik verdiği çiftlerin “ahlaklı” olma şartı  sonlara düşer erkek tarafının zengin, kadın tarafının güzellik kriteri ilk şart olup çıkıverir…
Hatta darbı mesel olur: Babanızın fakir olması sizin suçunuz değildir; ancak, kayın pederiniz fakirse o sizin suçunuzdur.”
Bizim güncel evlilik yaklaşımımız: Rekabet ve hakimiyet alanı anlayışına oturmuştur. Banim olgusunu  bizim düzeyine çıkaramaz haline gelmiştir. Çiftlerden biri o konuda dominant ise diğeri mutlaka resesif çekinik teslimci bir mantıkta olursa geçim sürdürülmektedir.  Hatta bu olay şakalarımıza kadar indirgenmiştir.
Yarın örnekleri ile konuya devam ederiz inşallah.

11 Mart 2018 Pazar

ALLAH’I KANDIRMAYA ÇALIŞMAK 1...


ALLAH’I KANDIRMAYA ÇALIŞMAK 1...
Bir dostumuzun annesi ve kız kardeşi kendisini ziyarete gelmişler. Haberimiz oldu; “hoş geldiniz” ziyaretine gittik.
Konu döndü dolaştı; şu günlerde yeniden moda olan konuya  geldi: Nisa  Suresi ayet  34… Hani şu dövün ayeti olarak aldığımız ayet.
Ev sahibi ve sahibesi:
-Hocam hakikaten Kur’an’da “dövün” ayeti var mı?
-Azizim, K.Kerim 6000 küsur ayet. 70 bini aşkın kelime… Sen bunların içinden birisini yargılamaya kalkarsan bütününü görmezden gelirsen; ne soruna cevap bulabilirsin, ne sorunu çözebilirisin.
Bu yazı biraz uzun aslı daha uzun ama bu sosyal medya köşesinde kimseyi sıkmadan, bıktırmadan ama Kur’an’da ne olması gerektiğini hepsini kapsayacak kadar sürecek… Başlığımız da ALLAH’I KANDIRMAYA ÇALIŞMAK.
Önce ayeti verelim; sonra düşünmeye başlayalım.
İşte Diyanet İşleri Başkanlığı yeni meali:
“Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da “gayb”ı korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün. Eğer itaat ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah, çok yücedir, çok büyüktür.* Nisa 34.

10 Mart 2018 Cumartesi

RUH VE AKIL DAĞARCIĞI…


RUH VE AKIL DAĞARCIĞI…
Dünkü Genel Geçer, Özel Geçer yazımdan dolayı; ruhu ile aklını mütenasip gelişmesine zaman ayıramamış bir dostum aradı.
-Aman Mirim insan dostuna “aklı ile ruhu mütenasip gelişmesine zaman ayıramamış” diyerek insan dostunu refüze eder mi?
-Kahya Efendi biraz sabırlı ol. Yazının sonunda karar ver. Bak olay şöyle gelişti.
-Hasancığım dünkü yazında Fussilet Suresi ayet 33. Bunun mealini nereden aldın?
-Ben genel de Diyanet Mealini alırım kaynak olarak. Hayrola bir şey mi eksik?
-Yok eksik değil fazlası var. Senin yazındaki meal şu: “Sizi Allah’a çağıran ve salih/iyi amel işleyen ve “Kuşkusuz ben müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kimdir?”
Oysa Diyanet mealinde: ““Allah’a çağıran,salih amel işleyen ve “Kuşkusuz ben müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kimdir?” olarak yazıyor.
-Evet doğrudur. Bir dilden bir başka dile yapılan çeviriler için şöyle bir yargı var: “Bütün çeviriler haindir.” Diye…  Önemli olan o dilin aslını öğrenip konuyu o gözle anlamak.
-Buradan ölçü alırsak Arapça mı öğrenmemiz lazım Mirim?
-Sadece Arapça değil. Zira sadece Arapça öğrenmiş olmak “Kur’an-ı Kerim’i öğrendim biliyorum” anlamına gelmez.O zaman Arapların hepsinin Kur’an’ı anlamaları gerekirdi… Zira İlahi Kelam, Arapçanın ötesinde bir olaydır. Meal/çeviri, sadece senin taban olarak anlamanı sağlar; tefekkürüne kapı açar. O kapıdan içeri girip labirentleri dolaşmak sana kalmış. Bazen çıkış kapısını bulamadığın bile olabilir.
Bak bu ayette, “Güzel sözlü insanları” nasıl tanımlıyor C. Hakk:
Bir: İnsanı, Allah’a hak hakikate çağıran kişi. Yani sözlü olarak tebliğ eden; usulüne göre edebi ile kırıp yarmadan.
K.Kerim, ikinci kişiye geçmeden araya “ve” bağlaç koymuş. Diyanet onları “virgülle” karşılamaya çalışmış. Oysa “ve” nin ifadesi ayrı “virgül”ün ifadesi ayrı. Bunu anlamalılar. Uzman olan çevirmenlerin TÜRKÇE GRAMER bilgilerini gözden geçirmelerinde fayda var.Virgül koyarsanız aynı kişiden bahsedersiniz oysa “ve” bağlacı ayrı kişi ifade eder.
İkinci kişi; ameli salih hayırlı iyi işler yapanlar.  Onlar sözle anlatanlar gibi değildir. Eylemleri dürüst ve başarılıdır.
Üçüncü kişiler: Ben şüphe etmeden Müslümanlardanım; yani eylemlerini Allah’ın tercih ettiği şekle göre uygulayanlar. Müslüman olmak, mü’min olmanın ötesinde bir eylemdir. Müslüman, mü’minin bir üst kata terfi etmiş halidir. Orijinalinde üç kişiden bahsederken Diyanet Mealinde iki kişiden dem vurulmaktadır.
-Mirim bu izahı arkadaşına yaptın mı?
-Evet.
-Tamam anladım şimdi. İnşallah o arkadaşın, Kur’an’ın orijinalini öğrenir de bu ince mizahları tadar, anlar…
-Evet, ruh kemali için tek cümle yeter. En nihayet kanaattir, imandır. Ama akıl kemali için dağarcığı doldurmak lazımdır ki akıl doğru karar verebilsin… 

9 Mart 2018 Cuma

Genel Geçer...


GENEL GEÇER… ÖZEL GEÇER…
Genel geçer tabiri; her yerde, her zaman, her şartta aynı netice vermesi anlamınadır.
-Mirim suyun 100 C0 de kaynaması gibi mi?
-Eh benzer ama tam değil. Zira saf suyun –sadece- deniz kenarında kaynama noktası olarak 100C0 kabul edilir.  Açık hava basıncında yani 76 cm civa basıncında.  Yükseklere çıkıldıkça suyun kaynama noktası düşer.
-Peki ne o zaman genel geçer?
-Kur’an-ı Kerim’in genel hükümleri. Özel geçerse; bir konuda birkaç seçenek olup peygamberimizin uyguladığını alırsanız tercih ederseniz o özel geçerdir.  Diğer seçenekler yok değil tercih edilmemiştir. Bu iki ölçüyü her konuya uygulayabiliriz.
Tabi sen hemen örnek ve uygulama dersin. Mesela: Din Görevlisi İmam Hatip ve Müezzinlere uygulayalım bu ölçüleri.
Öyle imam/müezzin arkadaşlar tanıdım ki adeta meddahvari  Kur’an okurlar.
-Mirim bu da yeni mi çıktı? Meddah vari…
-Sevgili Kahyam, Kur’an’da  bir soru cümlesi/ayeti  ile cevabı olan ayeti aynı tonda okuyorsa bir kari/İmam  onun kıraati doğrudur ama insanda deruni etki yaratmaz. Haz almazsın. Düz düz okumadır o. Oysa vücut dili dediğimiz ses tonlaması ve vurgulu okumak esastır. Bunun için meddah vari diyorum.  Anlamını anlamasan da ses tonundan bu ayetin azap ayeti mi, şefkat merhamet ayeti mi hüküm ayeti mi sezmelisin.
Bir de özel geçere örnek vereyim: Mü’minlere namaz Miraç olayı ile genel geçer oldu. Yıl 620. Yani hicretten 2 sene önce… 622 hicret ve namaz özgürleşti.623 yılında İnsanları namaza çağıran bir usül aradılar… Çan, hristiyan adeti; boru üfleme Yahudi geleneği.  Bayrak  flama olası değil; en güzel insan sesinde karar verildi ve bu ezan cümleleri sünnet olarak başladı. İlk ezanı da Efendimiz Hz. Bilal’a okuttu. Bu tercih Bilal-ı Habeşi’nin, ne kadim aşinalığına ne allame oluşuna ne de mebni bir sebebe bağlı idi sadece güzel ses ve doğru tonlama ifadeleri idi… Zira aynı ezanı okuyacak yüzlerce sahabe vardı o zamanda.  
Haydi laf fazla uzatmadan konuyu toparlayalım.  “Sizi Allah’a çağıran ve Salih/iyi amel işleyen ve “Kuşkusuz ben müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kimdir?” Fussilet:33. Ayetini baz alırsak K.Kerim’e uymuş oluruz. Genel geçerdir. K.Kerim; şekle, alete, araç gerece değil içeriğe bakın! der. Bu ayet de müezzin ve imamları aklar. Herkes deruni bir kulağa ve gırtlağa sahip olmayabilir. “Sen söze bak” der C. Hakk.
Oysa Efendimiz Hz. Bilal’i seçerek güzel sesli olanı tercih etmiştir. Bu özel geçerdir. Tabi Efendimizin bu güzel ses tercihini Diyanet İşleri Başkanlığımız olmazsa olmaz olarak alırsa sünnete uymuş olur.Çok da güzel olur. Yani müzik kulağı gırtlağı olan müzik bilgisi olan müezzin/imamlar seçilmelidir.
-Mirim bu konuyu Sayın Cumhurbaşkanın sözü üzerine mi açtın?
-Yok Kahya Efendi o konuya aklımız ne erer ne de dilimiz o kadar cesurdur. Beni aşar.

8 Mart 2018 Perşembe

Tenkit... Takdir... Teşvik...


TENKİT… TAKDİR… TEŞVİK…
Mikro düzeyde insan makro düzeyde toplumun gelişmesi ; isabetli tenkitle, kararında takdire bağlıdır. Bu iki hususu kaybeden toplumlarda kişiler küser  toplumda da durağanlık nemelazımcılık başlar.
Şayet bu iki özelliği becerebilirsek toplumumuz teşvik görür coşkusunu yakalar; keşifse keşif, icatsa icat, imalat/üretim artık ne derseniz deyiniz gelişir.
-Mirim işin daha güzel tarafı maddi gelişmelerden ziyade insan ilişkilerinde gelişme olur; kendisine özgüven ve saygıyı yakalayan toplumlarda başkasına saygısızlık beklenmez. Yeter ki tenkitte haddi açmayalım yapıcı bir üslupla maksadı koruyalım üzüm yiyip bağcıyı dövmeye kalkmayalım.  Takdir ederken de maksadı kadar yapıp ne yalaka olalım ne de rahvan karar gidip takdir ettiğimizi gücendirelim.
-Evet Kahya Efendi haklısın yeniden şevk coşku sahibi olmamız bu iki duyguya bağlı…
CUMALARINIZ HAYROLA…

4 Mart 2018 Pazar

Hz. Musa 5.


Hz. Musa 5.
Hz. Musa’nın neseple alakalı bilgilerini Tevrat’tan, hayatıyla alakalı bilgileri K.Kerim’den almaktayız.  Tevrat biraz daha biyografik bilgilere yer verirken K.Kerim nitelikle alakalı bilgilere yer vermektedir.
Musa (a.s) K.Kerim’de 34 surede 136 ayette konu edilmiştir.
-Mirim Musa Suresi yok mu?..
-Yok. Yusuf, Yunus, Muhammed, Nuh, Hud , İbrahim (a.s) gibi peygamberlere has adı olan  sureler var amam Musa(a.s) adına sure yok.
Bazı sureler  konuya dikkat çekmek için o isimle ad alır. Mesela: Nahl Suresi; Bal arısı… Neml Suresi: Karınca, Ankebut Suresi: Örümcek gibi. Bakara Suresi: İnek gibi. Kalem suresi; Kitabet, Yazı çizi işlerinin önemini vurgulamak, Mutaffifin: Ticaretteki kantar hırsızlıklarına,ölçü tartı konularına dikkat çekmek için.
-Mirim Tebbet suresi de Ebu Lehep için mi indi? Peygamberimizin amcası… Ona ne kötülükler ettikleriyle alakalı…
-Yok Kahya Efendi.  Ebu Lehep bir kavram. Bir şahıs adı değil. Peygamberimizin amcası hem de Risalet/peygamberlik öncesi iki dünürü olan Ebu Lehep’in gerçek adı  Abdüluzza’dır… Ebu Lehep sıfat adı lakabıdır. Nickname dedikleri işte. Ebu Lehep:Kızgınlık babası demek. Abdül Uzza: Uzza Arapların en büyük putlarından olan “Uzza’nın Kulu” demek.
Ebu Cehil gibi; “Cehalet babası” demek. Gelmiş geçmiş en cahil ikna olmaz adam demek. Ebu Lehep de; İslam, din, diyanet konuları açılınca yüzü kıpkırmızı olduğundan dolayı  Ebu Lehep adını alır. Lehep Kızgınlık öfke demek.
Yahudilik’te yani Tevrat’a göre Mûsâ, Levi kabilesinden Amram ve Yokebed’in oğludur, Mısır’da doğmuştur. Şeceresi Ya‘kūb oğlu Levi oğlu Kehat (Kohat) oğlu Amram oğlu Mûsâ’dır.
Kelime anlamı da “Sudan gelen sandıktaki kişi çocuk”  anlamınadır.