28 Nisan 2018 Cumartesi

AKÇELİ İŞLER…


AKÇELİ İŞLER…
Mevsim ayağını yaza salladı. Kırlar bayırlar şenlendiği gibi işyeri kapı önleri de misafir almaya başladı… Cuma günü,- İkindiye yakın- baktım yeni dostlarımızdan Abdurrahman Bey bir arkadaşı ile işyeri önünde sohbet ediyorlar. Selamlaştık; buyur ettiler. Allah ne verdisi ile çay kuruyemiş meyve  ikram iyi.
-Mirim eminim ki kaçırmamışsındır.
-Yahu Kahya Efendi;  hem davet hem ikram tabi kaçmaz.
-Caddede mi oturdunuz?.. “Evet.” “Neden sordun? “
-Mirim “yaygın gelenek kuralları bozarmış.” Bu geleneğimiz de  o kabilden işte. Halbuki İslami örfte sünnete uyarsan cadde kapı önü, sokak başı gibi umuma ait/kamu alanı denilen yerlerde oturamazsın. Gelip geçeni kadın olsun erkek olsun-resmi mesaim- gibi tarassuttan geçirme hakkın yoktur.
-Kahya Efendi yaygın gelenek işte. Ne yaparsın?...
-Konular ne idi?
-Birkaç konuya oturdu sohbet. İman amel ilişkisi.  İman ve amelin, ahlaka yansıması ve muamelata örfe ait işler.İman sahibi -Müslüman adını koyduğumuz- insanların seküler ahlakı seçme imkanları olamaz.
Bir de akçeli işler …
-Mirim akçeli işler hem yönetimlerin hem de insanların başını ağrıtmıştır. İnsanlar, “nasıl kazanacağım” diye düşünür; idare yönetimlerse “nasıl dağıtacağım” diye düşünür. Bu oldum olası baş ağrıtmıştır. Taaaa sahabe döneminden bu yana hep aynı mesele.
Bak bir örnekleme yapalım. TDV’nin sayfasından alıntı yapalım.
Sahabe/dört Halide döneminde Hz. Ömer’le başlar fütuhat… Savaş sonu ganimetin nasıl dağıtılacağı malum. Ya savaş sonrası ? İslam topraklarında barış huzur içinde yaşayan gayri müslimlerden alınan ve adı “FEY’” olarak geçen barış zamanı gelirleri.  İslâm devletinin gayri müslim tebaadan aldığı cizye, haraç ve ticaret malları vergilerinin ortak adı.
Bunların dağıtılması hep baş ağrıtmıştır.
“Hz. Ömer fey gelirlerini müslümanlara, biri yılda bir defa atâ veya atıyye adı altında para, diğeri her ay erzak adı altında yiyecek olmak üzere iki şekilde dağıtmıştır. Bunun için kurduğu divan teşkilâtında müslümanların atıyyelerini farklı miktarlarda tesbit etmiş ve hak sahiplerinin isimlerini kabile esasına göre, Kureyş kabilesinin Hz. Peygamber’in mensup olduğu Benî Hâşim kolundan başlayarak divan defterlerine kaydettirmiştir. Böylece Medine’ye her vergi gelişte bunun müslümanlara dağıtılması şeklindeki eski uygulama kalkmış, daha düzenli ve kurumlaşmış bir uygulama devreye girmiştir. Hz. Ömer’in halktan vergi toplamak için değil devlet gelirlerinden onları faydalandırmak için kurduğu divan teşkilâtı özellikle bu yönüyle dikkati çekmekte ve dönemine göre bir orijinallik arzetmektedir. Hz. Ömer atâ miktarlarının farklı tesbitinde İslâmiyet’i erken veya geç kabul etme, dine hizmetteki gayret gibi kriterleri ölçü almıştır. Bununla beraber kadın erkek, çoluk çocuk herkese, bu arada mevâlîye de fey gelirlerinden atâ bağlamıştır. Sadece mülkiyet hakları bulunmadığı ve kazandıkları sahiplerine ait olduğu için kölelere, başta bedevîler olmak üzere çeşitli bölgelerde yaşayıp hicret etmemiş veya cihada katılmamış olanlarla bunların eşlerine ve çocuklarına feyden pay vermemiştir. Ebû Ubeyd, atıyye ve yiyeceklerden pay alabilmek için İslâmiyet’i savunma ve yerleşik bir hayat sürmenin gerekli olduğunu, diğer kimselerin kıtlık, kan davaları sonunda meydana gelen savaşlar, düşman tecavüzüne mâruz kalma gibi zaruret halleri olmadıkça feyden pay alamayacaklarını söylemektedir (el-Emvâl, s. 324-326). Böylece Hz. Ömer devlet başkanına fey gelirlerini hak sahiplerine dağıtma konusunda bir takdir hakkı tanımış oldu. Hz. Osman’ın da aynı uygulamayı benimsediği bilinmektedir. Hz. Ali ise Ebû Bekir gibi feyi hak sahiplerine eşit olarak dağıtma taraftarı olmuş ve uygulamayı bu şekilde sürdürmüştür (İbn Kudâme, VII, 309).

Feye hak kazanan kimselerin fakir olmalarının gerekli olup olmadığı İslâm hukukçuları tarafından tartışılmıştır. Hukukçuların önemli bir kısmı feye hak kazanmak için mutlaka fakir olmanın gerekmediği, zengin ve fakirin feyde müşterek olduğu görüşündedir. İmam Mâlik ise feyden ancak fakirlerin faydalanabileceğini söyler.”
Olay bu Kahya Efendi…
-Mirim olay fark etmiyor. Günümüzde de aynı… İktidarların başını ağrıtan konu AKÇELİ İŞLER.
-Kahya Efendi bunun aslı Birinci Dünya Savaşına dayanıyor yani: MÜLKİYET HAKKI.   Mülkiyet hakkı 1776 yılında kurulmuş olan ABD’den yansıma dünyaya. Yoksa o döneme kadar tüm dünya devletlerinde Toprak ve Su devlete aitti…İnsanlar sadece kullanım hakkı elde ederlerdi. Mülkiyet hakkı doğdu; bu hak, aileleri darma dağın etti… Kardeşler, baba-oğullar, amca, teyze, dayı her kimse birbirlerine düşmanlık noktasına geldiler.
-Sohbeti böylece bitirdiniz sanırım. “Evet.”

2 yorum:

  1. İşte en kötü olanı da bu değerli hocam. Mülkiyet hakkı.... Dediğiniz gibi insanları birbirine düşman etti..
    Gönlünüze sağlık, sohbette bayağı tatlı imiş değerli hocam..
    Selamlar gönderiyorum hepinize...

    YanıtlaSil
  2. İnşallah sizleri de İstanbul'da ağırlarız.

    YanıtlaSil