28 Aralık 2017 Perşembe

ALLAH'I ZORLAMAK.

ALLAH’I ZORLAMAK…
Efendimiz(a.s) müşriklerden çok çekmiştir. Tabi tabuları yıkmak,- hele yanlış tabuları yıkmak- doğruları öğretmekten zordur da ondan… Adamların yıllardan süregelen inançlarını yıkıyorsun.
Efendimiz, 610 yılında başlayan nübüvvet görevi ile toplumda sıkıntılara düşmüştür ta ki;  632 yılına kadar. O kah müşriklerden, kah kafirlerden, kah münafıklardan, kah mücrimlerden çok çekmiştir..  Ama Efendimizin  başını en çok ağrıtanlar maalesef ne yazık ki kendi yakın çevresi, aile ıyali ve efradı olmuştur.
-Mirim aman bakalım destursuz gitme,  Efendimizin aile efradına laf edip. Ya Allah’ı gücendirirsin ya da samimi mütedeyyin Müslümanları.
-Kahya Efendi Allah’ın bildiğini kullarından saklayacak değilim. Evet Efendimizin aile efradından çektiğini, müşriklerden çekmedi. Taşladılar, öldürmeye kalktılar, savaştılar ama o asla onlara bedduada bulunmadı.  Rahmet ve merhamet Peygamberi idi. Ailesine de beddua etmedi ama ne çare yüksündü sineye çekti desem yalan olmaz. Tahrim Suresi laf olsun diye, boşuna inmedi…
Bak nasıl?
İmdat Necrettin Nursaçan Hoca güzel güzel yumuşak yumuşak edasıyla konuyu anlatıyor…
-Mirim -Kayseri’de- o ve sen  öğrenci iken de aynıydı. Huyu öyle adamın, celallenmez. Çok bilgiyi yumuşak eda ile anlatırdı. Çorakçı Hoca öyle değildi –zannımca rahmetli- az bilgiyle; o, çok coşkulu hitap eder, insanın içini kaynatırdı.
-Evet. Yine o edayla tv’de konuşuyor. Konu Hz. Fatma ile Hz. Aişe geçimsizliği.
Hz. Fatma, Efendimizin kızı, öbürü de karısı. Genel de kaynana gelin problemini damatlar  yaşar. Zira kaynana, oğlan anası; oğlunu kıskanır gelinden. Gelin hanım da kocasını kıskanır kaynanadan. İkisinin, iki cenderenin arasında kalan oğlan/damat karakteridir. Efendimizde de Kızı ile Karısı arasında yaşanmıştır bu olay.
Efendimiz, en son kızına:
-Kızım Fatıma sen beni seviyor musun?
-Evet babacığım. Seviyorum.
-Ben de Aişe’yi seviyorum. Sen, benim sevdiğimi sevmeyecek misin?
Konu ve yaklaşım bu… Dünyanın en kibar en iyi ahlaklı , analitik bir yaklaşımla kızını ikna etmeye çalışıyor. Adeta yalvarıyor. Günümüz adıyla “sevgi dilencisi oluyor kızından.”  Yoksa “ Höööööyt. Sen benim karımı nasıl kabullenmezsin.” Edaları yok.
-Mirim eee ne yapmış Hz. Fatma? Hz. Aişe ile araları neden bozuk hepsi sahabe olmanın ötesinde hepsi ehli beyt’ten aile ev halkından.
-Kahya Efendi gel kısaca yoklayalım konuyu.
Hz. Fatma Peygamberimizin Hz. Hatice’den doğma en küçük kızıdır…Doğumu 615… Efendimizden sonra vefat etmiştir. Yani yıl olarak 632. Yani otuzlu yaşlarda. Nasıl olur tarih tutmuyor, deme.
Hz. Aişe, can dostu Hz. Ebu Bekir’in kızıdır. 612’de doğmuş ve 678’de vefat etmiştir.
Efendimizle 619-632 yılları arası evliliği olmuştur yani 13 yıl kadar. 
Şimdi dikkat edilecek husus şudur: Her şeyi kendi coğrafyası ve tarihinde düşünmek gerekir. Gerek Hz. Aişe’nin doğumu, gerek Hz. Fatma’nın doğumu her ne ise Arabistan’da o dönemde kadınları; doğum yaşı değil büluğ yaşı esas alınması. Yani bu tarihlere 12 sene civarı bir tarih eklenmesi esas.
Buna göre Hz. Aişe Hz. Fatma’dan küçük. Bu da ikisinin arasındaki yaş farkı gerginliğe sebep oluveriyor. Halbuki Efendimizin diğer eşleri arasında Hz. Fatma’nın problemli olduğuna dair bir kayıt yok. Zira diğerleri yaşlı; Hz. Fatma’dan çok büyük yaştalar. Oysa Hz Aişe ile problem sebebi: Biri babam diyor diğeri kocam, diyor; olan, Efendimize oluyor.
Oysa ki biri; o babam, aynı zamanda da Aişe’nin onun da kocası diyebilse veya o benim kocam ama Fatma’nın da babası diyebilse, sorun yok.  Ama olmuyor olmuyor işte zorla güzellik olmuyor.
-E eee Mirim, sorun var; çözüm yok. Dünyada böyle bir şey yok. Netice…
-Netice kesin. Çözüm net. C. Hak devreye giriyor ve : “AHZAB-6: Peygamber mü'minler için kendilerinden daha önceliklidir. Onun eşleri de onların anneleridir. Allah'ın kitabına göre akrabalar birbirlerine (diğer) mü'minlerden ve muhacirlerden, daha yakındırlar. Ancak dostlarınıza bir iyilik yapmanız müstesna. Bunlar, Kitap'ta yazılı bulunmaktadır.” Ayeti nazil olunca mesele ister istemez mecrasına oturuyor:  Peygamber eşleri sizin ananızdır, anneniz gibi düşünün ve saygıda kusur etmeyin.
-Peki Mirim amenna, konu kapanmış mı?
-Hiç zannetmem .  Hz. Fatma “susma hakkını” kullanmıştır sanırım.
-Yok Mirim itaat hakkı diyelim.

-Eh sen ne dersen.  Benden hayırlı Cumalar dilemek.

27 Aralık 2017 Çarşamba

FİLİSTİN 13

KISA KISA…  FİLİSTİN 13…
MAKUL VE MASUM HİLE
Yusuf’un kardeşlerinin  bu zor taleplerine karşın baba Yakup nâçâr gönüllü gönülsüz rıza gösterir. Ve Bünyamin’i de Mısır’a gönderiri zahire almak için. İki kardeş buluştular.
Peki Bünyamin’in başına ne geldi dersiniz?:
69. Yûsuf ’un huzuruna girdiklerinde; o, kardeşi Bünyamin’i bağrına bastı ve (gizlice) “Haberin olsun ben senin kardeşinim, artık onların yaptıklarına üzülme” dedi.
70. Yûsuf, onların yüklerini hazırlatırken su kabını kardeşinin yüküne koydurdu. Sonra da bir çağırıcı şöyle seslendi: “Ey kervancılar! Siz hırsızsınız.”
71. Yûsuf ’un kardeşleri onlara dönerek, “Ne yitirdiniz?” dediler.
72. Onlar, “Hükümdar’ın su kabını yitirdik. Onu getirene bir deve yükü ödül var. Ben buna kefilim” dediler.
 73. Dediler ki: “Allah’a andolsun, siz de biliyorsunuz ki biz bu ülkede fesat çıkarmaya gelmedik, hırsız da değiliz.”
74. Onlar, “Eğer yalancı iseniz, hırsızlığın cezası nedir?” dediler.
75. Onlar da: “Cezası, su kabı kimin yükünde bulunursa, o kimsenin kendisi(nin alıkonması) onun cezasıdır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız” dediler.
76. Bunun üzerine Yûsuf, kardeşinin yükünden önce onların yüklerini aramaya başladı. Sonra su kabını kardeşinin yükünden çıkardı. İşte biz Yûsuf ’a böyle bir plan öğrettik. Yoksa kralın kanunlarına göre kardeşini alıkoyamazdı. Ancak Allah’ın dilemesi başka. Biz dilediğimiz kimsenin derecelerini yükseltiriz. Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır.
77. Dediler ki: “Eğer o çalmışsa, daha önce onun bir kardeşi de çalmıştı.” Yûsuf, bunu içinde sakladı ve onlara belli etmedi. İçinden, “Siz kötü bir durumdasınız; anlattığınızı Allah çok daha iyi biliyor” dedi…
YUSUF ABİLERİ NE GİBİ BİR TEKLİFTE BULUNDLAR?
DEVAMI VAR…

26 Aralık 2017 Salı

FİLİSTİN 12

KISA KISA…  FİLİSTİN 12…
MAKUL VE MASUM KARİNESİ …
-Mirim şu 62. ayete bir daha bakar mısın? “62. Yûsuf, adamlarına dedi ki: “Onların ödedikleri zahire bedellerini yüklerinin içine koyun. Umulur ki ailelerine varınca onu anlarlar da belki yine dönüp gelirler.”
Yusuf kardeşlerine hem zahire verdi hem de zahire /buğday bedellerini tekrar geri iade etti almadı. Burada; bir adaletsizlik, adam kayırmak, pozitif ayrımcılık yok mu?
-Kahya Efendi; K.Kerim ayetleri yani C. Hakk tarihi bir olayı verirken ayıklama yapmaz. Neyse odur. Tarihi olayları saptırmak ayıklamak biz insanların işidir. Onun için tarihi olaylar, onu vesika haline getirenlerin yaklaşımlarına göre değişir.  Burada C. Hakk neyse o olarak bize olayı anlatmaktadır. Buradan ders çıkaracak bizleriz.  Evet Yusuf pozitif ayrımcılık yapmış ve kardeşlerini koruyup kollamıştır.
Bir konuda insan faktörü varsa demek ki böyle şeyler vaki olabiliyor. Peygamber bile olsa bir kişi böyle bir zaafa düşebiliyor. Zaten Hz Yusuf da sözü ile bunu itiraf ediyor. “ 53. “Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir” dedi…
-Tamam Mirim demek ki akçeli işler veya iradeli kararnameli işlerde bazen yönetimler zaaf gösterebiliyor. Yalnız makul ve masum karinesi ne iş?
-Kahya Efendi,  insanlar pozitif ayrımcılık yaparken kendilerinde makul ve masum veri tabanına oturtacak gerekçeler bulurlar/yaratırlar.  Bazen bu gerekçeler zorlama da olabilir. Ama insanoğlu hep olaylarını bu gerekçelere dayandırdığını zanneder bazen de bu ayırımcılığa gerekçe bulmuş olur. Makul; akla yatkın akla uyan usule kanuna uyan demektir. Masum da insanın ruh yapısına vicdanına uyan demektir.
Yusuf kardeşlerinin tekrar zahire almaya gelmeleri için onların bedellerini iade eder; tabi bir de isteği vardı ya; BÜNYAMİN’i  de getirmeleri. Zahire hissesi almak için. Olaylar şöyle gelişir.
Kardeşleri babalarına varır; olayı anlatırlar ve bir daha ki sefere Kardeşlerini de götürmek isterler bunun  üzerine Yakup(a.s)  neyse anlatmayayım ayetlere göz atıverin gerisini siz anlarsınız.
63. Onlar, babalarına döndüklerinde, “Ey babamız! Bize artık zahire verilmeyecek. Kardeşimizi (Bünyamin’i) bizimle gönder ki zahire alalım. Onu biz elbette koruruz” dediler.
64. Yakub onlara, “Onun hakkında size ancak, daha önce kardeşi hakkında güvendiğim kadar güvenebilirim! Allah en iyi koruyandır ve O, merhametlilerin en merhametlisidir” dedi.
65. Yüklerini açıp zahire bedellerinin kendilerine geri verildiğini gördüler. “Ey babamız! Daha ne isteriz? İşte ödediğimiz bedeller de bize geri verilmiş. Onunla yine ailemize yiyecek getirir, kardeşimizi korur ve bir deve yükü zahire de fazladan alırız. Çünkü bu getirdiğimiz az bir zahiredir” dediler.
66. Babaları, “Kuşatılıp çaresiz durumda kalmanız hariç, onu bana geri getireceğinize dair Allah adına sağlam bir söz vermedikçe, onu sizinle göndermeyeceğim” dedi. Ona güvencelerini verdiklerinde, “Allah söylediklerimize vekildir” dedi.
67. Sonra da, “Ey oğullarım! Bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama Allah’tan gelecek hiçbir şeyi sizden uzaklaştıramam. Hüküm ancak Allah’ındır. Ben O’na tevekkül ettim. Tevekkül edenler de yalnız O’na tevekkül etsinler” dedi.
68. Babalarının emrettiği şekilde (ayrı kapılardan) girdiklerinde (bile) bu, Allah’tan gelecek hiçbir şeyi onlardan uzaklaştıracak değildi. Sadece Yakub, içindeki bir dileği ortaya koymuş oldu. Şüphesiz o, biz kendisine öğrettiğimiz için bilgi sahibidir. Fakat insanların çoğu bilmezler.
YUSUF KARDEŞİ BÜNYAMİN’E KAVUŞUYOR…
Peki diğer kardeşlerine tutumu nasıl oldu? Makul ve masum hile; inşallah yarın…

 DEVAMI VAR.

25 Aralık 2017 Pazartesi

FİLİSTİN 11

KISA KISA…  FİLİSTİN 11…
Kuraklık ve kıtlık Mısır’ı vurduğu gibi çevre olan Kenan illeri yani Filistin bölgesini de vurur…
Hz. Yakup ve ailesi de bu kıtlıktan etkilenirler.
Cümle alem gibi onlarda Mısır krallarının kapısını çalarlar buğday için.
Mısır’da hem etkili hem de bu işin yetkilisi olan Yusuf kardeşlerini tanır.  Buğdaylarını verir ve bir istekte bulunur onlardan…   
54. Kral, “Onu bana getirin, onu özel olarak yanıma alayım”, dedi. Onunla konuşunca dedi ki: “Şüphesiz bugün sen yanımızda yüksek makam sahibi ve güvenilir bir kişisin.”
55. Yûsuf, “Beni ülkenin hazinelerine bakmakla görevlendir. Çünkü ben iyi koruyucu ve bilgili bir kişiyim” dedi.
 56. Böylece Yûsuf ’a, dilediği yerde oturmak üzere ülkede imkân ve iktidar verdik. Biz rahmetimizi istediğimize veririz ve iyi ve yararlı işleri en güzel şekilde yapanların mükâfatını zayi etmeyiz.
57. Elbette ki, ahiret mükâfatı, inananlar ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha iyidir.
58. (Derken) Yûsuf ’un kardeşleri çıkageldiler ve yanına girdiler. Yûsuf onları tanıdı, onlar ise Yûsuf ’u tanımıyorlardı.
59. Yûsuf, onların yüklerini hazırlatınca dedi ki: “Sizin baba bir kardeşinizi de bana getirin. Görmüyor musunuz, ölçeği tam dolduruyorum ve ben misafir ağırlayanların en iyisiyim.”
60. “Eğer onu bana getirmezseniz, artık benim yanımda size verilecek tek ölçek (zahire) bile yoktur ve bir daha da bana yaklaşmayın.”
61. Dediler ki: “Onu babasından isteyeceğiz ve muhakkak bunu yaparız.”
62. Yûsuf, adamlarına dedi ki: “Onların ödedikleri zahire bedellerini yüklerinin içine koyun. Umulur ki ailelerine varınca onu anlarlar da belki yine dönüp gelirler.”
Yusuf, ana-baba bir öz kardeşi BÜNYAMİN’e kavuşacak mı dersiniz?

Devamı var.

24 Aralık 2017 Pazar

İNSAN TİPLERİ

KISA KISA…  FİLİSTİN 10…
YUSUF KAMU GÖREVİNDE…
İNSAN TİPLERİ… ŞARK KURNAZLIĞI…
Hz. Yusuf’un bu isabetli  yorumu:
47. Yûsuf dedi ki: “Yedi yıl âdetiniz üzere ekin ekeceksiniz. Yiyeceğiniz az bir miktar hariç, biçtiklerinizi başağında bırakın.” Kıtlık zamanı harcar insanlarınızın karnını doyurursunuz…”
neticesinde; dürüstlüğüne sadakatine bir de zekası ve aklı eklenmiştir.  Hemen zindandan azat edilir ve karakterinin bir başka özelliği için fırsat verilir… Önerdiği tedbiri uygulamak üzere göreve getirilir.
Artık Yusuf Mısır’da yönetimin yanında birinci sınıf devlet görevlisi haline geliverir. Yusuf gerekli planlamaları yapar tebanın tarlasına göre ürettikleri hububata devlet adına el koyar. Yedi yıl bu bolluk ve bereketli yılları har vurup harman savurmadan  gelecek ve  yedi yıl sürecek olan kıtlık yıllarına hazırlık yapar… Başarılı da olur. Tarih ve K. Kerim böyle söylüyor.
Şimdi  bu veriler bize şunu düşündürüyor: Demek ki insan tipleri dört şekil…
Birinci sınıf: Hem dürüst hem de becerikli olanlar. Bu sınıftakiler mumla aranan tiplerdir. Saygındırlar…
İkinci gruptakiler: Dürüstlerdir  ancak becerikli değildirler. Bu gruptakiler daima mazur görülürler ve dürüstlükleriyle idare edilirler. Eh, verileni hiç değilse elinden geldiği kadar yapma gayretinde, derler onlar için. 
Üçüncü gruptakiler; art niyetli hatta hain diyebileceğimiz tiplerdir ama beceriklidirler. Bu gruptakiler çok tehlikelidirler. İnsana külahı ters giydirip alt oturağa oturtuverirler maazallah.
Dördüncülerse artık siz de tahmin edersiniz ki; art niyetli hem de beceriksiz olanlardır.  Bunca art niyetine rağmen bir de üzerine şaşkınlığı bönlüğü eklerseniz dostlar başına tiplerdir onlar.
İşte   Mısır yönetimi de Hz. Yusuf’un birinci sınıf karakterine bakarak onu en hassas kritik görevlere getirerek istikballerini garanti altına alırlar.
-Mirim Yusuf bu kadar hassas göreve gelince bir yönetim zafiyeti doğurmadı mı?
-Doğurmadı, doğurmaz da; zira onlarda -İsrail oğullarında- , Mısırlılara özgü asalet yok. Mavi kanlılardan değiller. Yani ileride Fir’avn sülalesi olarak anılacak hanedandan değiller.
Kahya Efendi haydi gel şu şark kurnazlığı konusu ile yazıyı bitirelim; şimdilik.
“Şark kurnazlığı” bir deyim. Bu hikaye Arap edebiyatında geçiyor: BİTMEYEN HİKAYE olarak…
Vakti zamanın birinde kralın biri bir yarışma açar. “En uzun hikaye anlatana; ödül olarak bir kese altın.”
Ülkede ne kadar lafazan laf ebesi çenebaz varsa kuyruğa girerler; en nihayet üç beş saat, birkaç günde hikayeler bitiyor. Kral, kimseden memnun değil.
Artık yarışmayı sona erdirecekler; yaşlıca bir piri fani, saraya gelir ve yarışmaya katılacağını beyan eder muhafızlara.
Muhafızlar: “Git ya ihtiyar! Onca lafazan kişi bu işi kıvıramadı; sen mi üstesinden geleceksin? Deyip savuşturmak isterler.
İhtiyar, ısrarcı olunca mecburen içeri alırlar ve huzura kabul edilir. İhtiyar başlar hikayeye:
Kısaca Hz. Yusuf hikayesini anlatır;  Yusuf’un, bu işi hakkıyla yerine getirdiğini ve yedi yıl bütün ülkenin buğdayını alacak kadar büyüüüüük bir silo yaptırdığını, buğdayı da stokladığını, söyler.
Tabi kral, bilgiç tavrıyla bıyık altından güler ve olayı bildiğinin bilgiçliğinin zevkine varır ihtiyarın karşısında.  Tabi bir yandan da merak eder bu hikaye nasıl olacak da bitmeyecek kadar uzayacak diye…
İhtiyar devam eder: Bu yedi sene bolluktan sonra hikmeti Hüda ülkeyi çekirgeler istila eder. Çekirgeler önce büyük bitkiler ağaçları yerler. Sonra çalıları otları derken artık ortalıkta yenecek bir şey kalmamıştır. Çekirgeler havada uçuşurken keskin bakışlı cin görüşlü bir tanesi bu Yusuf’un  buğday silosunun çatısında bir çekirgenin sığabileceği kadar bir delik tespit eder ve oradan içeri dalar. Amanın bir de ne görsün: Buğday.
Hemen ağzına bir buğday tanesi  alır ve dışarı çıkar… Herkese de duyurur. Bunu duyan çekirgeler sıraya girerler; ikinci çekirge içeri girer bir buğday tanesi alır dışarı çıkar. Üçüncü çekirge içeri girer bir buğday tanesi alır dışarı çıkar. Dördüncü beşinci, onuncu yüzüncü demeye başlayınca bakar ki ihtiyar adamın pes edeceği yok.  Kral:
-Tamam tamam pes ettim. Sen kazandın. Verin bu adamın bir kese altınını. Yusuf’un yedi senede biriktirdiği buğdayı gökyüzünün çekirgesi ile bitirmeye kalkarsak, herhalde bizim ömrümüz yetmeyecek, der yenilgiyi kabul eder.
Hz. YUSUF’un ailesi Mısır’a yerleşiyorlar…

Devamı var…

22 Aralık 2017 Cuma

FİLİSTİN 9...

KISA KISA…  FİLİSTİN 9…
MEDRESE-İ YUSUFİYYE …
Hz. Yusuf en nihayet hapishaneyi boylar. C. Hakk onun hapishanede olgunlaşmasını kendi talebine muvafık olarak rıza göstermiştir.
33. Yûsuf, “Ey Rabbim! Zindan bana, bunların beni dâvet ettiği şeyden daha sevimlidir. Onların tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan, onlara meyleder ve cahillerden olurum” dedi. 34. Rabbi, onun duasını kabul etti ve kadınların tuzaklarını ondan uzaklaştırdı. Şüphesiz ki O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. 35. Sonra onlar, Yûsuf ’un suçsuzluğunu ortaya koyan delilleri gördükten sonra yine de mutlaka onu bir süre zindana atmayı uygun buldular.
C. Hakk Hz. Yusuf’a zindanda rüyaları doğru yorumlamayı , doğru ifade etmeyi ve doğru tedbirler almayı öğretir.
-Mirim doğru ifade çok çok önemli.Ülkenin birinde  Kral, bir gün uykusundan hafakanlar basarak uyanır. Rüyasında dişlerinin çekildiğini görür… Sıkıntıdan kan ter içinde uyanır saat gecenin üçü. Başlar bağırmaya:
-Bana tez yorumcu bulun.
Saray görevlileri  giderler yorumcu Ali efendiyi bulurlar. O da gece uykudan uyandırılmayı kabullenmez mızmızlanır.  “Tamam şimdi gidin sabahleyin gelir yorumlarım,” demesine rağmen: ne çare askerler söz dinlemez.  Öfkeyle saraya götürülür. Kralın rüyasını dinler ve:
-Senin bütün sevdiklerin ölecek sen de onların acı ve ıstıraplarını tek tek tek yaşayacaksın, der.
Kralın zaten ruhu daralmış kafası bozuk atın bunu zindana ölünceye kadar da dövün, gibi bir ceza verir. Sonra bir yorumcu daha çağırılır saraya; askerler önceki yorumcunun başına gelenleri anlatırlar… Ama karakterinden ama korkusundan; krala der ki:
-Aman kralım, ne mutlu ne mutlu size. Bahtiyar olunuz… Endişe etmeyiniz; Allah size uzun uzuuuuun ömür verecek. Ne mutlu kutlarım sizi.
-Kahya Efendi Kral tabiî ki memnun.  Halbuki aynı şeyleri ifade etti. Mutlaka bir kese altını hak etmiştir. O zaman para mı boldu; insan mı kıttı, enflasyon mu yoktu. Hemen bir kese altın pek meşhurdur.  Her halde cömerttiler; şimdiki devlet adamları gibi değillerdi demek ki… Neyse…
O meşhur hikayeyi bilirisiniz. Yedi şişman  inek, yedi zayıf inek; yedi kuvvetli başak, yedi zayıf başak.  Hz. Yusuf onu şöyle yorumlar:
46.  “Yûsuf! Ey doğru sözlü! Rüyada yedi semiz ineği yedi zayıf ineğin yemesi, bir de yedi yeşil başakla diğer yedi kuru başak hakkında bize yorum yap. Ümid ederim ki (vereceğin bilgi ile) insanlara dönerim de onlar da (senin değerini) bilirler” dedi.
47. Yûsuf dedi ki: “Yedi yıl âdetiniz üzere ekin ekeceksiniz. Yiyeceğiniz az bir miktar hariç, biçtiklerinizi başağında bırakın.” Kıtlık zamanı harcar insanlarınızın karnını doyurursunuz…
Kral bu yoruma ikna olur ve Yusuf zindandan çıkarılıp bu devlet organizasyonunun başına geçirilir ve Hz. Yusuf’un ikbal ve yükseliş dönemi başlar.

Devamı var. 

20 Aralık 2017 Çarşamba

YAHUDİ GÖZÜYLE YAŞAM...

TEK SORU ÇOK CEVAP…
Soruların bir özelliği vardır: Cevaplandığında soranın aklını doldurur; konunun da bütünleşmesini sağlar…
-Mirim tamam; cevap, aklı tatmin eder etmesine de kalbi tatmin eder mi?
-Kahya  Efendi kalp tatmini  C. Hak’la kişinin kendi elinde. Allah, bir kişiye kalp inşirahı vermedi mi; yapacak bir şey kalmaz. Hidayet veren ancak O… Mutmain olmanın yolu teslimiyetten geçer. Yoksa aklî bir sürü veri dururken insanoğlu kazıklaşır da kazıklaşır. İnadım inat olur…
Hürmet duyduğum bir abimiz  günümüz Yahudilerinin nesil ve nesepleri hakkında bir soru sormuş. Neyse dilimiz döndüğüce söyledik.
Ancak bir iki husus var onu dile getirelim:
Birincisi: Biz Türk milleti olarak Yahudilerle ilişkimiz  atalarımızın Orta Doğu’ya adım atmalarından sonra başlar. Yani yıl olarak 750 yılından sonra. O zamanın Orta Doğu’sunda hakim toplum Arap milleti, devlet olarak da Abbasilerdir. Anadolu’da da tabiî ki Rumlar yani Bizans Devleti.
Oysa  Arapların, Yahudilerle ilişkileri bizden çok çok eskidir.
Efendimiz ve İslam’ın tebliği zamanını ölçü alsak 610’lu yıllarda Mekke ve Medine’de Yahudiler vardı… Hatta Efendimizin nübüvvetini, K.Kerim’in inzal olacağını da biliyor ve bekliyorlardı…
İkincisi: K.Kerim parça parça günlük olaylara cevap olacak şekilde, kişi/toplum olgunluğunu gerçekleştirecek şekilde gün be gün nazil oldu.
İşte bu ayetlerden birisi; Yahudilerin büyük büyük dedeleri olan Hz. İbrahim için “O da zaten Yahudi idi. Bizden birisi idi” demeleri üzerine C. Hakk Âli İmran Suresinde:
67. İbrahim, ne Yahudi idi, ne de Hıristiyan. Fakat o, hanif (Allah’ı bir tanıyan, hakka yönelen) bir müslümandı. Allah’a ortak koşanlardan da değildi.
68. Şüphesiz, insanların İbrahim’e en yakın olanı, elbette ona uyanlar, bir de bu peygamber (Muhammed) ve mü’minlerdir. Allah da mü’minlerin dostudur.
Ayetlerini inzal ederek konuyu açıklamıştır.
-Mirim; Tevrat Zebur haydi İncil, Hz. İbrahim’den yıllar yıllar sonra nazil oldu. O nasıl Yahudi veya Hristiyan olabilir?
-Kahya Efendi imanda akıl geçmez; inançta kalp geçer. Öyle görmek istiyorlar da ondan. Hem Yahudilerin bir özelliği vardır; gerçi hoş tüm insanlarda vardır bu özellik de Yahudilerde biraz abartılıcadır. Yahudiler, ait olmazlar tabi olmazlar; daima ait kılarlar, o kavramı kendi nefislerine uydururlar…
Mesela: Bir Allah’a inanırlar ancak onların Allah’ı, kendilerine aittir. Yahudileri sever korur kollar. Diğer kullarını görmezden gelebilir. Diğer kullarının mal ve canlarını Yahudiler lehine helal sayabilir. Yahudilerin Tevhit anlayışı kısıtlı sınırlandırılmış yani Teşrit edilmiş şart koşulmuş bir tevhit anlayışıdır. Hristiyanların tevhit anlayışı teşrikidir. Şirket ortaklığı gibi baba-oğul ve kutsal ruh üçlemesinden bire ulaşmaktır. Bu da üçüncüsü…
Kısaca söylersek: Yahudilik, nefsaniliğin doruk yapmış şeklidir.
-Mirim Yahudiler ilim sanatta olduğu gibi ticarette de başarılılar…
-Evet. Konuyu fazla uzatmadan sıkmadan bir ara o konulardan  da dem vururuz. Yarın Hz. Yusuf konusuna devam ederiz.
Yarın kısaca zindan hayatı ve Hz. Yusuf’un ikbali…İtibarlı hayatı.

Devamı var.

19 Aralık 2017 Salı

MEDRESE-İ YUSUFİYYE

KISA KISA…  FİLİSTİN 8…
MEDRESE-İ YUSUFİYYE …
-Kahya Efendi söz senin; ben, madem ki Hz. Yakub’la alakalı erken bilgi verdim.
-Evet. Sonucunu erken söyledin; gözlerine ak düşüp kör olduğunu. Fıkra şu:
Temel, İngiltere’ye çalışmaya gider ve bir iş bulur; ünlü bir tiyatro salonunda teşrifatçılık. Gelen  izleyicilerin yerlerini bulmakta yardımcı oluyor.
 Cinayet, aşk,  hile, desise ne derseniz artık; ünlü bir yazarın sahnelenmiş oyununun prömiyeri oynanacak. Biletler aylar önce tükenmiş. Şaşaa dorukta.
Kelli felli baron mu lord mu neyse biri gelir ve Temel’e
-Bana güzel bir yer ayarla sana yüklüce bahşiş vereyim, der.
Temel; kurnaz, üç beş tane bilet almış, zula da bekletiyor.
-Kahya Efendi Türk zekası işte. Oraya da karaborsayı sokuyorlar derbi maç biletleri gibi.
-Evet. Adamı hooooop ikinci sırada güzel bir yere oturtur.  Tabi ki bahşişini beklemede…
Adam, umulmadık şekilde bozukluklardan üç beş kuruş sıkıştırıverir eline Temel’in.
Temel, bir paraya bakar bir adama. Kaldırsa kaldıramaz. Adam oturdu elinde de bileti var.
Temel, sisteme kazık atmıştır ama Adam da Temel’e kazık atmış oluyor.
Ya postal yemiş asker gibi sineceksin, yediğin kazığı sindireceksin; ya da intikam alacaksın…  
Ama Temel öyle sinecek cinsten değil; intikamını alır… Adamın kulağına fısıldayıverir:
-Katil, hizmetçi…
-Kahya Efendi intikam böyle alınır demek ki. Haydi artık oyunu zevkle izle(!)
Gelelim Medrese-i Yusufiyye meselesine.
Hz. Yusuf’la Azizin karısı arasındaki olaylar şöyle gelişir.
31. Kadın, bunların dedikodularını işitince haber gönderip onları(dedi kodusunu yapan kadın arkadaşlarını) çağırdı. (Ziyafet düzenleyip) onlar için oturup yaslanacakları yer hazırladı. Her birine birer de bıçak verdi ve Yûsuf ’a, “Çık karşılarına” dedi. Kadınlar, Yûsuf ’u görünce, onu pek büyüttüler ve şaşkınlıkla ellerini kestiler. “Hâşâ! Allah için, bu bir insan değil, ancak şerefli bir melektir” dediler.
Siz olsaydınız ne yapardınız? manasına getirerek:
32. "İşte" dedi, "bu gördüğünüz, beni hakkında kınadığınız (gençtir). Yemin ederim ki, ben bunun nefsinden yararlanmak istedim de; o, namuslu davrandı. Yine yemin ederim ki, emrimi yerine getirmezse, muhakkak zindana atılacak ve kesinlikle zelillerden olacaktır".
Hz. Yusuf bu ahlaksız teklife uymamak için C. Hakka yalvarır.
33. Yusuf dedi ki: "Ey Rabbim! Zindan bana, bunların beni davet ettikleri şeyden daha sevimlidir. Eğer sen, bu kadınların tuzaklarını benden uzak tutmazsan, ben onların tuzağına düşerim ve cahillik edenlerden olurum".
34. Bunun üzerine Rabbi, onun duasını kabul buyurdu da ondan onların tuzaklarını bertaraf etti. Muhakkak ki O, evet O, hakkiyle işiten, hakkiyle bilendir.
35. Bu kadar delili gördükleri halde, sonra yine de Yusuf'u bir süre için zindana atma düşüncesi ağır bastı.
Seçtiğimiz ayetlerden çeşitli değerlendirmeler mümkün.
Mavi kanlıların suçlanmaları… Mavi kanlılar, kendileri hakkında suçlamaları kabullenmezler. Aziz’in Hanımı bir örnektir. Kendisini aklamak için, dedikoduyu kapatmak için, yaptığı teklifi mazur göstermek için çeşitli yollara başvurur.
Yusuf, harama girmektense hapse girmeyi murat eder de C. Hakk duası gereği ona Yusuf’a uyar. Dünyevi külfetler bazen insanın olgunlaşmasına vesile olur.
Yönetimler bazen kişinin masum olduğunu bile bile mahkumiyet kararı alabilirler. Bu, kişiyi kanun ve hakim otorite yanında suçlu kılsa bile kendi vicdanı ve kamu vicdanı yanında masum ve temiz kalırlar. Örnekleri çoktur; hem de İslam coğrafyasında bir haylidir. Mesela: İmamı Azam  kadılık görevini alması hususunda ısrar edilmiş kabul etmemesi üzerine hapse atılmıştır ve hapiste dayak cezası  neticesinde ruhunu teslim  etmiştir. Keza İmam şafi o da düşüncelerinden dolayı mahkumlardan bir örnektir. 
Hz. YUSUF’UN HAPİSHANE HAYATII…

Devamı var.

18 Aralık 2017 Pazartesi

Hz. YAKUB'A NE OLDU?

KISA KISA…  FİLİSTİN 7…
PEKİ BU ARADA ÇİLELİ BABA’YA NE OLDU?
Hz. Yakub’a ne olacak; kendisi, evlatlarıyla sınanan birisi oldu. Zira Hz. Yusuf’a layık görülen bu art niyetli davranışlar; ne yazık ki, kendi evlatları arasından çıktı.
Kardeşlerine yaptıkları suikastın ötesinde bir de babalarını kandırmaya çalıştılar. Halbuki Hz. Yakup her türlü desise ve hileyi sezmekte idi. Ama çaresiz yapacak bir şeyi yoktu; minnetini C. Hakka bildirip  sabır istemekten başka bir şey yapamadı. Tabi ki şimdilik.
18- Ve üzerine yalandan kan (sürülmüş) olan gömleğini getirdiler. 'Hayır' dedi. Nefsiniz, sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır. Sizin bu düzüp-uydurduklarınıza karşı (kendisinden) yardım istenecek olan Allah'tır.'

Şimdi düşünelim ; evlatlarının didişmesi ortasında kalmış bir baba. Bir evladını yitirmiş. Suçluları karşısında ama elinden bir şey gelmiyor.
-Mirim Hz. Yakub’un evlatlarına karşısı sevgisi azalmış mıdır?
-Kahya Efendi biz sevmekle beğenmeyi karıştırırız.  Şüphesiz herkes, her kez evladını sever. Ama beğenmediği huyları davranışları olabilir. Karıştırmamak lazımdır. Hz. Yakup şüphesiz sevmeye devam etmiştir. Ancak tutumlarını, davranışlarını onayıp beğenmemiştir. Vel hasıl şu ki; tarihe evlatlarıyla sınanan kişi olarak geçecek ve örnek olacaktır.
Ayrıca şair ve bestekarlar Hz. Yakup’tan  ilham alacakladır.
-Mirim istersen düzelteyim. Şair ve bestekarlara ilham ancak Allah’tan gelir. O dizeler o terennümler kendiliğinden oluyor sanma. Onlar, sadece Hz. Yakup’tan esinlenmişlerdir, desek daha doğru olur kanaatindeyim…
-Evet daha doğru olur. Bak sana bir örnek:
 "Kimseyi böyle perişan etme Allah’ım yeter
Uyku tutmaz bir ümit yok gelmiyor hiçbir haber
 Ağlamaktan gözlerim etrafı artık görmüyor
Hazreti Yakub’a dönderdi beni hükmi kader"
Bu eserin söz yazarı Dr. Rahmi DUMAN …
Rahmi Bey’in çocuğunu kaçırırlar 1970’li yıllarda. 250.000 Tl fidye isterler… Aile ıkıla sıkıa bu parayı öder ve çocuklarını kurtarırlar. Bu şiir o dönemde yazılmış… Ayrıca bestelenmiş başka şiirleri de var.
Bu eserin bestesi yine doktor olan Alaeddin Yavaşça’ya nasip olacaktır.
Hz. Yakup’un  dişini sıkarak sabırla geçirdiği çileli hayatı bitmez. Ateh getirir/bunama…
Bir de son evladı Yusuf’un öz be öz ana baba bir kardeşi BÜNYAMİN’i  de kaybetmesi sonucunda bir acı daha yaşayacak ve gözlerine ak düşecek.
83. Yakub, “Nefisleriniz sizi bir iş yapmağa sürükledi. Artık bana düşen, güzel bir sabırdır. Umulur ki, Allah onların hepsini bana getirir. Çünkü O, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir” dedi.
84. Onlardan yüz çevirdi ve, “Vah! Yûsuf ’a vah!” dedi ve üzüntüden iki gözüne ak düştü. O artık acısını içinde saklıyordu.
-Mirim hangi olaylar üzerine gözleri kapanacak?
-Kahya Efendi olaylar zinciri geldiğinde olayları açıklayacağız. Şimdilik bu kadar.
-Mirim işin tadını kaçırdın şimdi. Temel’in fıkrasına döndü iş.
-Ne imiş o fıkra Kahya Efendi.
-Yok öyle beleş fıkra. Yarın Mirim.
-Tamam inşallah.

Yarın Hz. Yusuf’un zindan hayatı: MEDRESE-İ YUSUFİYYE Deyimi…

17 Aralık 2017 Pazar

ASALET!




                                                Tasaddur etmeyi sanma ki bir ali neseptendir.
Oturmak payi meclise haya ile edeptendir.
Tasaddur eyledi Tebbet çıkıp ma fevki İhlas’a
Biri medhi İlahi biri zemmi Lehep’tendir.

Hz. Yusuf/ FİLİSTİN/6

KISA KISA…  FİLİSTİN 6…
YUSUF’UN  ERGEN HAYATI…
Nasrettin Hoca Merhum; 1208 yılında Eskişehir’in Sivrihisar İlçesinde doğmuş. Tabi o zaman daha Eskişehir falan yok.
Sonra bir münasebetle  Akşehir’e tahsile gelir ve orada kalır.  Devrin yönetimi tarafından; öğretmen hoca ve Kadılık görevlerini yürütme görevi verirler… Selçuklunun dağılıp Osmanlının parlama arafesinde 1280’lerde vefat eder ve Akşehir’e defnedilir.
Gençlik döneminde onu yemeklere ve davetlere çağırırlar. Yemek yerken kurnaz misafirler bu coşkulu bıçkın Hoca’ya:
-Aman Hocam şu Hz.Yusuf’un hayatını bir anlatıverseniz de hikmetlerinden yararlansak.
Hoca Efendi, başlarmış anlatmaya. Anlat da anlat… Millet bir taraftan da etleri pilavları tatlıları götürürmüş. Bir davet böyle, iki davet böyle; Hoca Efendi aymış.
Yine böyle bir teklif gelince, Hoca:
-Arkadaşlar Yusuf kuyuya indi ve hikmeti Hüda hemen çıktı… Bizim hikaye de burada bitti, deyip pilava kaşığı sallamaya başlamış.
Gelelim işin aslına…
Aziz’in Hanımı bu teklifi ısrarla yapar. Yusuf (a.s) C. Hakkın ikazını görür görmez teklifi reddeder. Kaçmak için kapıya yönelir. Bu arada Hanım arkasından elbisesini tutar bu didişme neticesinde de elbise yırtılır.
Tam kapıdan çıkacak iken Aziz kapıda belirir ve bu nahoş durumdan dolayı da Hanım paçayı kurtarmak için; suçu Yusuf’a atarak,  vaziyeti kurtarmaya çalışır.
Aziz zor durumdadır; kime inanacak Yusuf’a mı? Karısına mı? Sonuçları K.Kerim’e bırakalım.
25. İkisi de kapıya koştular. Hanım, onun gömleğini arkadan yırttı. Ve kapının yanında hanımın efendisiyle karşı karşıya geldiler. Hanım hemen dedi ki: "Senin eşine fenalık yapmak isteyenin cezası, zindana atılmaktan veya acı bir azaba uğratılmaktan başka ne olabilir?"
26. Yusuf: "kendisi benden yararlanmak istedi" dedi. (( Aziz demek ki tarafsız olarak bir üçüncü şahsa eşinin bir akrabasına konuyu açar ve işin doğrusunu değerlendirmesini ister))Hanımın akrabasından biri de şöyle şahitlik etti: "Eğer gömleği önden yırtılmış ise hanım doğru söylemiştir, o zaman bu, yalancılardandır."
27. "Yok eğer gömleği arkadan yırtılmış ise hanım yalan söylemiştir, o zaman bu doğru söyleyenlerdendir."
28. Ne zaman ki, gömleğin arkadan yırtılmış olduğunu gördü, o zaman dedi ki: "Bu iş, siz kadınların tuzağındandır. Gerçekten de sizin tuzağınız çok büyüktür."
Aziz bunun üzerine:
29. "Yusuf! Sakın sen bundan bahsetme! Kadın! Sen de günahından dolayı istiğfar et. Sen gerçekten günahkarlardan oldun."
Gerçeklerin değişik bir yapısı vardır; er geç -ne kadar saklarsan sakla- mutlaka açığa çıkar.  Ama seherde ama baharda…
Hz. Yusuf’un bu olayı da mutlaka dillere düşecektir… Düştü de…
PEKİ BU ARADA ÇİLELİ BABA’YA NE OLDU.?

Devamı var…

BİR PAZAR SOHBETİ

SANAT YAŞINI KAÇIRMAMAK!
Haydi gelin bir Pazar Sohbeti edelim…
İnsanoğlu vücuduyla didişmemeli…
Uzun yolda mısın? Ne çok acıkacak kadar bekle; ne de tıkın… Orta karar ye! Uykun mu geldi; zorlama biyolojini, çek bir kenara dinlen, gibi bir sürü ampirik bilgi var.
Biz, bu zahiri ölçülebilir şeyleri hemen kabul eder ve uygularız…
Gelin bir de bilim adamlarına kulak verelim.
İnsanoğlu -her kimse- kız erkek fark etmez, köylü kentli fark etmez; doğduğunda beyinle beden arasında iletişim sağlayan bilgi akış kanalı vardır… Sinir yapısı/ snaps deniliyor.
İnsanoğlu doğduğu andan itibaren an be an yeni değişim dönüşümlere tabidir. Yani bazı hücrelerimiz çoğalır bir kısmı da ölür…
Yaş 15 civarına geldiğinde -artı bir eksi bir fark - bu snapsların dört tanesi köreliyor. Yok olmuyor. Bu, ergenliğin bir evresinde oluyor.
Bu olay biyolojik bir gerçek. Herkes için aynı…  Bu sebepten dolayı  öğrenme de yavaşlamış kısıtlanmış oluyor. Onun için orta okul sonu ve  lise 9. Sınıfta çocuk şaşkınlaşıyor… Tabi dersler –öğrenme- güm…  
Bu daha önce aktif olup sonradan dumura uğrayan snaplar bizim sanat bilgilerimizi öğrenmeye yarıyor… Ne hikmetse büluğ çağıyla bu snapslar dumura uğruyor baskılanıyor.
Ancak bu snapsları yeniden aktif etmek; o, bizim elimizde…
Şayet bu snapsları tekrar uyarırsak aktif oluyorlar. Yoksa o dumura uğrama körelme olayını kabullenmiş oluyoruz ve sanat yaşını kaçırmış oluyoruz.
Malum sanat, usta çırak ilişkisi olmadan olmuyor.
Bir kişi usta-çırak ilişkisi olmadan sanat icra ediyorsa o zaten doğuştan sanatkar doğmuş demektir; onlara sözümüz yok sadece bize takdir düşer… Hatta elleri öpüleceklere, çığır açanlarına dahi rastlanır.
-Mirim hafızlık durumu da aynı mı?
-Evet Kahya Efendi hafıza durumu da aynı. Küçük yaşta oluyor ancak… Yoksa dini veya edebi heves olarak kalıyor gönüllerde… İster K.Kerim ezberlesin ister şiir fark etmiyor.

Sözün özü: Çocuklarımıza erken yaşta herhangi bir sanat dalıyla uğraşma imkanı vermeliyiz. Büluğ çağına girdiklerinde de; iştahsızlık, gönülsüzlük, yılgınlık, bıkkınlıklarını aşıp bu snapslarının körelmesine izin vermemeliyiz…  Belki biz bu desteği bulamadık ama evlatlarımızı ahfadımızı bu haktan mahrum etmeyelim. SAYGI SEVGİLERİMLE…

15 Aralık 2017 Cuma

KORKU

II.MURAT VE İSRAİL ASKERLERİ… KORKU…
Bu aralar İsrail’in uygulamaları doruk yaptı desek yalan olmaz. Adeta ayrık otu…
Ayrık otu tohumu havada uçuşur da yemyeşil bürümcük gibi bir meraya konar…  Çimenlerle merhabalaşır nazikçe… Biraz mola verip dinlenmek istediğini söyler.
Çimenler, bu nazik  bir de kısacık teklifte beis/sakınca görmezler ve kabul ederler teklifi.
Seninki biraz dinlenip, burası hoşuna gidince iyi bir dostluk sergileyeceğini vaat edip yerleşmek istediğini söyler…  Çimenler bu nazikane teklifi de kabul ederler…
Aradan bir müddet geçer ayrık otu kök salıp dal budak tiyek salmaya başlayınca çimenlerde sızlanma başlar ama artık iş işten geçmiştir. Ayrık otunun yerlerini terk etmeleri istenince  ayrık otu : “Arkadaşlar istemiyorsanız yeriniz dar geliyorsa lütfen başka yerlere siz gidiniz.”
-Mirim bu açıklama başlığa uymadı?
-Kahya Efendi bu ara sosyal medyada bir İsrail Askerinin iki tane 4/5 yaşlarındaki iki kız çocuğuna silah doğrultması tavan yaptı… Kızlardaki çekingenlik ve korkuyu görmek lazım.
-Mirim tabi ki; görmek yetmez,  anlamak ve algılamak lazım. Ama maalesef bizler görüp de görmezden geliriz.
-Evet. Yıl 1430’lar… Fatih Sultan Mehmet şimdiki ilkokul çağında.Özel Hocalardan eğitim alıyor. Eeeeee şehzade ya, sanırım biraz; nazlı, edalı, hatta şımarıkça. Üstelik tembellik edip ödevlerini yapmaz.
Molla Gürani, tavizsiz kimseye eyvallahı olmayan bir tip ve bir ihmalini de  döverek cezalandırır Mehmet’in...Tabi dikkat çekmek ve terbiye etmek için.
Akşam olur evde sofraya oturulur küçük Mehmet’in surat asık.
II. Murat bir yoklar konuyu anlar. İşin içinde dayak var…
-Sen hiiiiç telaşe etme. Ben yarın gider o Hoca’nın haddini bildiririm. Haydi sen yemeğini ye. Ödevlerini de yap.
Küçük Mehmet’in yüreğine su serpmiştir.
II.Murat bir yandan da Hocaya haber salar: “Ben yarın senin sınıfına geleceğim. Çocuğu neden dövdün, diye… Sen bana sopayla bir çıkış;  ben de … gerisini hallederim.
Mizansen kurgu hazırlanmıştır. Aynısını uygular Molla… Dersten huzurdan böyle azar pezer kovulunca II.Murat oğlu Mehmet’e : Aman oğlum bak derslerine sıkı çalış. Bu Hoca, beni de  dövecekti, gördün…
İki tane o koca adam o küçük çocuğu hizaya sokmak için bu mizanseni oynarlar…
II. Murat sonra şunu söyler Molla GÜRANİ’ye: “Bakasın Hoca, bir daha bu çocuğu dövme. Aman korkuyu öğrenmesin. İki günden bu yiğide devleti teslim edeceğiz. “Aman korkuyu öğrenmesin”
İsrailli zibidilerin -büyüklere ayrı küçüklere ayrı- bu planlı programlı uygulamaları; küçüklere şimdiden korkuyu öğretip mücadele azimlerini kırmayı amaçlıyorlar…
-Mirim demek ki mazlumun ahı daha göğe yükselmedi… Yoksa Rabbül alemin zulme bu kadar rıza göstermezdi…

-Kahya Efendi C. Hakk İMHAL EDER. Mühlet verir… İHMAL ETMEZ. Ama bu arada olan aciz şaşkın  kullarına oluyor.

6 Nisan 2017 Perşembe











SAĞ SAYFA
BİR İKİ SÖZ…
Muhterem kari/okuyucu…
Şu kitabı okurken maziyi düşün, istikbali unutma, hale minnetle nekrân ol! Mazisini bilmeyen millet halini temin edemeyeceği gibi maziden ibretçin  olamayanlarda istikbalde hiçbir iş göremezler…
Bu kitap , artık maziye kayıt edilen ahdi siyahın birkaç gizli sahifesini ihtiva ediyor. Ben bu sahifeleri cemi ve telfik/ birleştirerek, tahrir ve temsil suretiyle vatanıma, vatandaşlarıma  hizmet ettim zannında bulunarak seviniyorum. Karilerim de  müstefid/yararlanmış olursa benim için ne bahtiyarlık!

Ebu Süreyya Sami…  

SOL SAYFA 
ALİ SUAVİ ARANIYOR…
1
Abdülhamit’in evasıt-ı/orta zamanları saltanatında idi. Bir gün utbe-i seniyyeye asdıka-i bendegandan biri vasıtasıyla ve “âzad kabul etmez kulları falan” imzasıyla gayet mühim bir jurnal/istihbari bilgi, haber takdimine yol buldu. Kenarı yaldızlı ufacık bir arizalık kağıt üzerine  yazılan birkaç satır yazı  Yıldız Sarayının  altını üstüne getirmeye kifayet/yeterli gelmiş etmiş idi…  Kurenadan/yakınlardan, hususi yaverlerden, bendegan-ı hassadan, sadrı azamlardan,vükeladan, tüfenkçi başılardan,hademe kumandanlardan  tutunuz da bekçilere, kuşçulara, kilarcılara, varıncaya kadar veliyi nimet efendileri tarafından haşlanmış, sadakatsızlıklarından , gafletlerinden, sersemliklerinden  bahisle  cümlesi ayrı ayrı  tekdir ve ta’zir (edilmiş idi.)
Devam edecek 
DOSTLAR YAKINDA YAYIN DEVAM EDECEK. SAYGILAR 



4 Nisan 2017 Salı





DEĞERLİ OKUYUCULARIMIZ
3 NİSAN  2017 PAZARTESİ GÜNÜNDEN İTİBAREN  “ABDÜLHAMİD’İN KAYGULARI” YAZI DİZİMİZE BAŞLIYORUZ.
KİTAP, EBU SÜREYYA SAMİYE AİT… İLK BASIM  YIL 1926… HARF DEVRİMİNDEN İKİ YIL ÖNCE NEŞREDİLMİŞ. SAHAFLARDA VAR…
İZMİR MİLLİ KÜTÜPHANESİNDEN TARAFIMCA DİGİTALİ TEMİN EDİLMİŞTİR.
HER GÜN BİR SAYFA OSMANLICASI ORİGİNALİ VERİLEREK GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİNE ÇEVRİLECEKTİR. İMLADA ORİJİNAL DİLE SADIK KALINARAK SADELEŞTİRME YOLUNA GİDİLMEYECEK ANCAK GÜNÜMÜZ İMLASINA UYGUNLUĞU SAĞLANCAKTIR.
SAYGILARIMIZLA KEYİFLİ OKUMALAR…













3 Şubat 2017 Cuma

Dostlar yakında yeniden veri girişlerine başlayacağım inşallah.Saygılar...