19 Haziran 2018 Salı

HEDEFLER VE HAYALLER…


HEDEFLER VE HAYALLER…
  -Mirim söz ve müziği Necip Celal Andel'e ait şu parça dillere destan olmuştur.
Geçmiş zaman olur ki; hayali cihan değer,
Bir an acı duyar insan belki , sevmişse biraz eğer…
Anlar ki geçenlerin; rüyaymış hepsi meğer
Rüya olsa bile o günlerin, hayali cihan değer...
Hayali cihan değer!..Bu nasıl bir hayatmış ki; hayali tüm cihana değecek?  
-Kahya Efendi şayet Necip Celal Andel’in hayatına göz atsaydın  bu cümleye hak verirdin. Necip Celal sonradan kör olan bir sanatçıdır. Anadan  doğma kör olsa -haydi amenna da-; sonradan körlük C. Hakk kimseyi onunla imtihan etmesin… Yeniden görmen için ne verirdin, deseler ne derdi?:Dünyalar benim olsa verirdim, demez miydi?
-Evet Mirim derdi.  En azından ben olsam derdim…
-İşte o: Hayali cihan değer…
-Mirim bu ara siyasilerde bir hayal furyası var… Benim hayalim senin hayalini döver kabilinden…
-Kahya Efendi  hedefle hayal karışıyor da ondan… Ufuk çizgimizin içerisinde kalanlara hedef denir.  Ufuk çizgimizi aşarsa o hayal grubuna girer. Hedefler, uzak ufki düşünceler bile olsa gerçeklikleri vardır. Oysa ufkun ötesi için düşünceler hayal grubuna girer ki; yine bir atalar sözü ona çözüm üretmiştir: “DOĞMAMIŞ DORUYA DON BİÇİLMEZ” diye… Yani ufkun ötesinde olan şeyler hakkında sadece tasavvurlarımız olabilir… İnşallah hayal ve tasavvurların ham hayal çıkmaz…
-Mirim benim hayalimin ham çıkması sadece beni ilgilendirir de siyasilerin hayalleri ham çıkarsa onların faturasını millet öder,işte benim endişem ondandır…
-Haklısın hem de çoook…

BUGÜN BABALAR GÜNÜ İMİŞ

BUGÜN BABALAR GÜNÜ İMİŞ…
Canımız bize emanetse eşlerimiz evlatlarımız hatta dostlarımız haydi haydi emanet olsa gerektir… Öyledir de… Emanetlere de emanet gibi davranılır gözünüz gibi bakarsınız.
Babalık ile şu aralar çok yoğun yaşadığımız siyasetin kesiştiğini düşünüyorum.
Babalar; yemedim yedirdim, giymedim giydirdim gömleğimi sattım seni okuttum büyüttüm teraneleri ile kendisini meşruiyet zemininde yerini sağlamlarken evlatlarını minnet altına almaya çalışır… Aynı tavrı siyasetçilerde de gözlemlemek mümkündür…
Şunu yaptık bunu yaptık… Bir diğer grup da telaşe yok biz de şunları yapacağız…
İşte işin görünmeyen noktası şu: Bir babanın o sunduğu hizmetlerin daha alasını devlet yurtlarında çocuklara, yaşlı olanlara da darul acezelerde/huzur evlerinde sunuluyor. Peki buradaki çocuklarla yaşlıların neden yüzleri gülmüyor gönülleri kırık oluyor.
-Mirim senin fark etmeye çalıştığın şu sanırım: Bir baba bu hizmetlerinin yanında evlatlarının başını okşayıp sırtını sıvalamazsa şefkat kolları altına almazsa o hizmetlerin hayrı olmuyor.
-Kahya Efendi benim bocaladığımı sen çözdün… Demek ki siyasiler için de aynı: Partiler hizmetle ayakta kalamıyorlar… Kalsalardı; kurucu unsur CHP, dönüşümcü unsur AP/DYP, dönüştürücü unsur ANAP kaybolmaması gerekirdi… Günümüz erki de fabrika ayarlarına dönüp şefkat kollarını açmaktan başka şansı kalmadığını görmeli artık…

14 Haziran 2018 Perşembe

BAYRAM YAZISI…


BAYRAM YAZISI…
Bir şeyi bir kimseyi sevmen sevebilmen senin meselendir.Oysa saygı duymak senin değil karşındakinin hakkıdır. Saygı kelimesi hürmete eş değer midir, bilemem ama; saygı, olumluları yapmak, hürmetse, olumsuzları yapmamayı kapsadığını düşünüyorum.
HERKESE HAYIRLI BAYRAMLAR… Sadaka-i FITIR’larınız makbul olsun.
-Mirim bu yazı neden bu kadar kısa?
-Ziyaretin kısası makbuldür de  ondan.

4 Haziran 2018 Pazartesi

AYASOFYA HAYALİ…


AYASOFYA HAYALİ…
Bu yazı aslında 29 Mayıs 2018  İstanbul’un fetih günü için yazıldı;  o tarih için…
-Mirim neden erteledin o zaman?
-Kahya Efendi, Vehbi Koç’tan duymuştum: “Ben resmi olmayan mektuplarımı en kısa sürede cevaplarım. Resmi/ticari olanları da metni yazar dikte ettiririm zarflarım ancak zarfların üzerine kurşun kalemle not düşerim. Bu mektubu bir hafta sonra postalayınız. Bazılarını da 10 gün, on beş gün, hatta bir ay sonra bile postalattıklarım olur.” Spiker sorduğunda sebebini: “Ülkemizde enflasyon var. Bazı değişiklikleri iyi takip edebilmek için.”
-Mirim yani konjonktürü iyi takip etmek için.
-Evet aynen o. Şu aralar ülkemiz halkı geçim derdinde; siyasiler seçim derdinde. Kim neylesin senin Ayasofya’nı. Bir de o problemi çıkarmayalım, diye yazdım ama yayımlamadım. Ama duramadım… Kudüs için estik gürledik ama hiçbir şey değişmedi.
Kudüs’ün bence cevabı Ayasofya olmalı idi.
-Mirim Sayın Cumhurbaşkanı onun cevabını verdi. Gayet veciz biçimde: “ Sultan Ahmet  Camisi cemaati ne zaman ki Cuma cemaati kadar sabah namazında olmaya başladı işte o zaman Ayasofya’yı açarız.”
-Kahya Efendi ben de duydum bu cevabı.  Keşke Ayasofya’yı sembolik olarak sadece Cuma günleri Cuma namazı için 500 kişilik bir cemaati planlayıp açabilsek. 400 kadarı erkek 100 kadarı hanımlar için olsa. İnternet üzerinden Cuma namazı cemaati olmak isteyenler baş vursa,internet üzerinden kura çekilse ve şova döndürmeden Fatih’in hakkını teslim edebilsek…
-Mirim bu mahzunluk son bulur mu?
-Mahzunluğun son bulmasından ziyade Kudüs için en güzel cevap olur. Adamlar nasıl hükümranlık haklarından vazgeçmiyorlarsa biz de şu hükümranlık hakkımızı hatırlamalıyız artık.  Yoksa namaz ibadetinin yerle tahsisli olmadığını ben de biliyorum.
-Mirim bu Ayasofya işini çözerlerdi ama zannımca bizim bilmediğimiz ve bizden saklanan bazı kısıtlar demek ki…
-Kahya Efendi sen bu sözle fazla karıştırma mı demek istiyorsun?..
-Evet. Şu sıkıntılı dönemlerde bir de bu gaile açılmamalı başımıza.
-Kahya Efendi 1071 den bu yana Anadolu Müslüman –Türkü ne zaman sıkıntısız dönem geçirdi ki… Gün bu gündür deyip bu işle dik duruşumuzu göstermek gerekir. Bu ara siyasiler pek bir hamasiler; bakarsın birisinin ağzından çıkıverir…
-Mirim “ergene karı boşaması kolay gelirmiş”; olur mu olur…

3 Haziran 2018 Pazar

KAYNAĞI BOZMAK…


KAYNAĞI BOZMAK…
Bu aralar seçim öncesi herkes birbirine veryansın ediyor: Tarım iflas etti, hayvancılık öldü, sanayi zaten yok… İhracat şu, ithalat bu, cari gider açığı falan filan. Bunların hepsi doğrudur. Halin sebebini izah edemezseniz, o hali anlama çözüm üretme şansınız olamaz.
Şu an ki hali pür melalimizin sebebi “KAYNAĞI BOZMAMIZDAN “kaynaklanmaktadır.
Bizim devlet uygulamalarımızın alel ekserisi; hayata, K.Kerim’e ve Allah’a meydan okumak üzere kurguludur…
Nasıl mı? Eğitimi ele alalım.
Biz öğrencilerimizi alt bazlarda değil sadece üniversite yaşında kesin ayırıma tabi tutarız. Üniversiteye kadar  eskiden beri şu veya bu şekilde  4+4+4 gibi çeşitli pozisyonlarda eğitim veririz.
-Mirim ne var bunda ha 4+4+4 ha 5+3 ha sekiz yıl üzerine dört yıl.
-Kahya Efendi benim takıntım sürede değil. Malzemeyi aynı görmekte… Öğrenciyi aynı görmekte. Biz ziraat mühendisine verdiğimiz eğitimi çapacıya da vermeye kalkarız. Mimar, mühendise vereceğimiz eğitimi; sıvacı, duvar ustası, amele, demirciye de vermeye kalkarız.  Keza diş hekimi doktor falan saymaya gerek yok. Herkes üniversiteye kadar aynı eğitimi alır. Oysa malzemeyi C. Hakk herkesi aynı yaratmamıştır.  Şimdi bakalım kaynağımızı anlamaya çalışalım… Yine kaynağımıza bakarak: (43/ZUHRÛF-32: Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Biz onların dünya hayatındaki geçimliklerini taksim ettik ve bir kısmının diğerlerine iş gördürebilmesi için, bir kısmını bir kısmından derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdiklerinden daha iyidir.)(43/ZUHRÛF-32: Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için, kimini kimine, derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti, onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.)
Bu ayet bir hal ayetidir; davranış ayeti değildir… Bz bu hali görmezden gelerek ne yaparsak yapalım başarma şansımız olmaz. Hali kabullenip ona göre eğitime dönmediğimiz sürece kaynağı heba etmekten başka bir şey elde edemeyiz.
Şu unutulmamalıdır “ HİÇ BİR TERCİH MÜKEMMEL DEĞİLDİR.” Ancak en az sıkıntı için derhal bazı uygulamalara geçilmelidir.
  • İlk kademe sonunda tüm öğrenciler sınava tabi tutularak sayısal- sözel- duygusal zekaya yatkın olup olmadıkları ilk taramaları yapılmalıdır.
  • Aynı sınav orta okul yani ikinci kademede de yapılmalıdır.
  • Lise eğitimine başlama ilk okul orta okul  sınıf geçme notları ve sınav verilerine bakılarak ayrıştırılmalıdır.
  • Eğitimde eşitlik teranesi yerine eğitimde denklik kuramına dönülmelidir.  A sınıfı kadroya yerleşecek bir kişiye o tür, genel idare hizmetleri için ayrı eğitim, yardımcı hizmetler için ayrı eğitim verilmelidir… Bu denk eğitim konusu hem hale uygun hem de adetullaha daha uygun olacaktır. Şu unutulmamalıdır: EŞİTLİK SADECE SEÇİMLERDE OY VERİRKEN OLUR; DİĞER ŞARTLARDA EŞİTLİK YOKTUR…Artık ayaklarımız suya ermeli ve KAYNAĞI DOĞRU KULLANMALIYIZ. Gençlerimizi, ailelerine şirin görünmek için heba etmemeliyiz…